19 Haziran 2012 Salı

Bu devirde sara'na bile güvenmeyeceksin.

Bugün gene yürüyüşümü ve sporumu yapmak için her zamanki yere gittim.Ne çok kalabalık ne çok sakin hoş bir yer.Şimdi burada spor gerekli,sadece zayıflamak için değil hep gerekli gibi bıdı bıdı yapmıycam.Ama ben bir-iki kilo fazlamı vermek için,hemde yaz tatili evde oturup göt büyütmemek için yapıyorum.

Her neyse tam kulaklığımı takmış,hızımı almış,şarkının ritmiyle yürüyüşüme başlamışken kaldırımın ortasında yatan bir adam kalkmaya çalışıyor fakat kalkamıyor.Biraz yaklaşınca ağzından köpükler çıktığını,titrediğini gördüm.Yoldan vızır vızır arabalar geçiyor fakat biri bile ne olmuş bu adama deyip durmuyor.

Bende ilk defa epilepsi(halk dilinde sara nöbeti) nöbeti geçiren biri gördüğüm için biraz tedirgin oldum fakat sonra bisikletiyle bir genç geldi adamın yanına bende ondan cesaret alıp gittim adamın yanına.Ambulans çağıralım mı iyi misiniz derken bir araba durdu yanımıza.

Arabada ki adam indi geldi  gayet sakin bir şekilde ''ben doktorum'' dedi.Bir anda gözüme o ''aaaçççıııığğğğllııığğğn beenn dohtorummmm!'' sahnesi geldi ama bu adam gayet sakin olduğu için ciddiyetimi bozmadım, zaten adam yerde yatıyor korkmuşum o sahneyi düşünecek durumda değildim.Doktor kaldırdı adamı.Tabi biz kaldıramazdık koskoca adamı ama doktor bir çırpıda kaldırdı.E bir de o doktor alışıktır böyle şeylere.Neyse adam oturdu su filan verdik.Doktor ''ilaçlarını aldın mı'' gibisinden sorular sordu.

Meğersem adam ilaçlarını filan almış ama yaklaşık 2 kilometrelik yolu yürüyerek gelmiş(miş).Doktor uyardı ve ardından kimliğini istedi.Baktı kimliğe ''ben bu ismi duydum tüm 112'ler de var bu isim,kalk kardeşim ayıptır,bak böyle yapıyorsunuz para istiyorsun insanlardan ayıp ayıp'' dedi.Ve ben donakaldım.O nasıl bir inandırıcılık.Birde yardım istemiyormuş gibi bize gidin gidin geçer diye böyle daha inandırıcı olmaya çalışıyor.Bu adama oyunculuk teklif edilsin yani o köpükler filan gerçekten pes!Fakat tabi doğal olarak adam itiraz etti ben para filan istemedim dedi ama doktor, polis çağırmadan git deyince adam kalktı biz de bi cık cık cık çekip devam ettik sporumuza adamsa geldiği yoldan geri döndü.

Hayır madem inandırıcı olmaya çalışıyorsun filan neden o kadar yol geldiğin yere geri gidiyorsun tı allam.Bu tür insanlar yüzünde gerçekten hasta olanlara inanılmayacak.Gerçekten çok yazık.Yani madem paran yok git çalış,böyle saçmalıklara ne gerek var.O kadar yere yatıyosun ayıp ya.Bir de hiç bir şey olmamış gibi devam ediyorsun yoluna.


Bu tür insanlarda utanç,ayıp,dürüstlük namına bir şey kalmamış.Artı hastalıklardan bile yararlanmaya çalışıyorlar.Ne insanlar var.İnsanlık ölmedi, bu tür insanlar yüzünden cinayete kurban gitti!


Dipnot:Yeyip yeyip kilo almayan ,hiç spor yapmadan zayıf kalabilen insanlardan nefret ediyorum!

18 Haziran 2012 Pazartesi

Pazar günlerinin mutlulukla bir ilgisi olmalı.


Hiç gerçekleştiremediğim pazar günüm.Ama bir gün gerçekleştirmek için can attığım bir pazar günüm.

            Sonunda pazar günü geldi.Pazar günlerinin mutlulukla bir ilgisi olmalı.Hava da çok güzel.Sanki bugün her şey bisiklet yolculuğum için düzenlenmiş.Saat 2 ve ben saat 4 de yola çıkmalıyım.Bir duş alıp çantamı hazırlamalıyım.Yatakta keyif zamanı değil şimdi.Keyfime bisikletimle gittiğim çimenlerin üzerinde devam ederim.

Çantama gerekli malzemeleri koyarken heyecanımı bastırmak için derin bir nefes aldım.Çok heyecanlıyım.Belki bunu binlerce kez yaptım fakat her seferin aynı şiddetle heyecanlanıyorum.Bisikletim beni heyecanlandırıyor.Bir günlük mutluluk bile bana yetiyor.

Sonunda çantamı hazırladım.Yiyeceklerim,mektuplarım,müzik kutum,kalemlerim,defterim,mayom,fotoğraf makinem ve kitabım.Hepsi benim kıymetlilerim.Hepsini kullanmasam bile sanki bir tanesi bile eksik olunca ruhumdan bir parçam evde kalmış gibi oluyor.Bisikletimin tekerleri tamam,frenleri düzgün,zincirlerde sağlam ve yola çıkmamam için hiçbir nedenim yok.

Bisikletim benim içimi okuyor sanki.Beni hiç yormuyor.İlk olarak mektupları kutularına attım.En çok sevdiğim yol mektup yolu çünkü yokuştan aşağı iniyorum ve neredeyse hiç pedal çevirmiyorum.Saçlarım uçuşuyor.Uçuyormuşum gibi hissediyorum.

Mektupları kutuya ulaştırdıktan sonra sıra ormanda biraz maceraya atılmaktı.Birazda fotoğraf çekmek.Fotoğraf çekmeyi seviyorum.Bitkileri,hayvanları,bulutları…Bana mutluluk veren şeyleri bir kareye alıp, izledikçe huzur buluyorum.Veya bazen sadece izliyorum.Genellikle de bulutları izliyorum.Hareket edişleri çok ilgimi çekiyor.Hareket halindeyken sis halini alıp bir araya gelince tekrar bulut oluveriyorlar.Bunu videoya almak istiyorum ne zamandır.Fakat sürekli erteliyorum.

Sonunda çimenlere geldim.Buraya sürekli gelirim.En güzel kareleri burada yakalıyorum.Çimenlere uzanıp bulutları izliyorum.Bulutların hareketleri buradan daha güzel izleniyor.Burada bir saatlik uyku çekmeliyim.Galiba bulutları videoya alma işini bugün halledebilirim.Tek ihtiyacım olan tripod ve tripodumun yanımda olması büyük şans.Tripodu ayarlayıp bende güzel,huzurlu bi uyku çektim.

Uyandığımda gün batımına 2 saat kalmıştı..Bir saat uyumuşum.Bir saat boyunca makinem yerinde oynamamış, umarım güzel şeyler yakalamıştır.Ama makinem benim dilimden anlar.Ona güvenim sonsuz.Eve gidince göz atarım.Şimdi zaman kaybetmeden bir şeyler atıştırmalıyım.Meyve suyum,ekmeğim ve dedemin bana hediye ettiği sefer tasım,hepsi hazır.Karnımı hemen doldurup , eşyalarımı topladım.

Şimdi sırada kadrajıma misafir olan nesnelerin,bitkilerin ve hayvanların isteklerini yerine getirmek.Sanki ben onların anlık fotoğraflarını çekerken onların yaşam hikayelerini dinlemiş, onlarla anlık sohbet etmiş gibi hissediyorum.Evet, birkaç tane fotoğraf yakalamayı başardım.Bu kadar yeterli, tatmin oldum galiba.

Bisikletime bir günaydın deyip selam verdikten sonra beni kumsala götürmesi için ona komut verdim.Dediğim gibi o beni dinliyor ve anlıyor.On dakika sonra kumsaldaydım.Pazar günü olmasına rağmen çok kalabalık değildi.Dedelerinin ebeveynlik yaptığı birkaç çocuk,kendi halinde pazar keyfi yapan aileler, ve bu güzel günü değerlendiren sevgili-arkadaş grupları.

Hemen mayomu giyip denizin serin kollarına bıraktım kendimi.Denizde yüzerken en sevdiğim şey sırt üzeri kendimi serbest bırakıp sanki uçuyormuşum hissine kapılmam.(Kuşları kıskanıyorum çünkü denize girmeden,bisikletle hızlanmadan uçuyorlar.Dünyaya bir daha gelmeye niyetim yok ama bir daha gelirsem martı olarak gelmek isterdim.)Her denize girişimde, on dakika böyle bir dinlenme yaşıyorum ve huzurlu bir şekilde biraz yüzdükten sonra yorulup çıkıyorum denizden.Gene böyle yapıp hem kurumamı bekledim hem de biraz güneşlenip kitap okudum.On beş dakika kitap okuduktan sonra bisikletime tekrar binip evimin yolunu tuttum.

Her pazar günü yaptığım bu serüven beni çok mutlu ediyor.Zamanımı iyi kullanmama yardımcı oluyor.Yalnızlığımı değerlendirmemi sağlıyor.İnsan, yalnız olunca da mutlu oluyor bunu kanıtlıyorum sanırım.Beni mutlu ediyor.Huzur veriyor.Söylediğim gibi ;pazar günlerinin mutlulukla bir ilgisi olmalı.

15 Haziran 2012 Cuma

Fazla oksijen kafa yapar.

Ev alma komşu al diye boşa dememiş atalarımız.Komşu gerçekten insanın hayatını olumlu ve olumsuz yönde etkileyen önemli unsurlardan biridir.Artık komşuluk ilişkisi diye bir şey kalmadı diyenler doğru yerde yaşamıyorlar derim ben.İnsanlık tabi ki de ölmedi.Bizimde sizden iyi olmasın ama çok iyi çok sevdiğimiz komşumuz var.Kahvaltıları , beş çaylarını genellikle beraber içeriz,yeriz.Biz onu severiz, o bizi sever.Dün sabah ablamla benim bu sıcakta sürekli evde durduğumuzu ve sıkıldığımızı sezdiği için bizi kendi dağ evine götürmek istemiş.Bizde zaten sıcakta evde filan durulmaz diye hemen pılımızı pırtımızı toplayıp çıktık evden.Annemin araba kullanması her zaman işimize yaramıştır komşumuzun arabasını da alıp kız kıza(ah pardon komşumuz torunu olan 4 yaşındaki Selim de bizimle geldi) gittik dağ evine.

Yollar çok virajlı olduğu için içimiz dışımıza çıktı tabi.Ama annem virajlarını nasıl döneceğini iyi bilir direksiyonu çok kırmadan ve arabayı çok sarsmadan ulaştırdı bizi dağ evine.Yolda mağaralar mı ararsınız,şehir manzaraları mı ararsınız her şey vardı.Bir kaç kare yolda yakalayabildiğim kadar yakaladım.Ama arabanın içinde pek net olmadıkları için imha ettim.

Eve varmadan evvel hangi kuyudan geldiği belli olmayan ama tadı şeker gibi ve berrak bir suya sahip olan çeşmede durup hem şişeleri doldurduk hemde su içtik.Çeşmede ve etrafında şaşırdığım şey şu oldu ; çeşmenin vanası yoktu ve diğer çeşmelerde de olmak üzere her çeşmenin yanında insanların su içebilmesi için bardak türü kap vardı.Bu bana biraz garip geldi yani kimse de bir art niyet olmadan orada ihtiyaçlarını görüp su içip serinliyorlar.Ve o bardakları temizliği açısında birbirlerine güveniyorlar.Eğer o çeşmeler ve kaplar şehir merkezinde olsaydı kimse o kapları kullanmazdı çünkü şehir merkezinde insanların gözleri buğulanıyor ve güvensizleşiyorlar.Bence böyle olmamalı.

Annemler su dolduruncaya kadar bende biraz etrafa göz attım orada bir araba gözüme takıldı.Eskimiş ve bir teneke yığınından başka bir şeyi kalmamış araba.Aklımdan geçenlerde dile getirdiğim ''Keşke dedelerimin birinden VW Beetle kalsaydı da bende yenileyip,temizleyip kullansaydım.'' sözüm aklıma geldi.Bu yenilemeyi,restore etme işini bu arabada da kullanabilirim diye aklımdan geçirmeden edemedim.Düzenler,temizler,tamir eder ve çok güzel bir karavana çevirebilirdim arabayı.Ama bunu sadece içimden geçirdim ve arabanın bir fotoğrafını çekip annemlerin yanına geri döndüm.

Her neyse suyumuzu içip şişeleri doldurduktan sonra sonunda vardık eve.Ev çok güzel ve şirindi.Kocaman bahçesi çok güzel manzarası vardı.Bahçede bin bir çeşit çiçek ve kiraz ağaçları vardı.Hemen kiraz ağaçlarına dadandık.Ve kirazların tadına  doyamadık diyebilirim.

Ben o bin bir çeşit çiçeği hemen karelere aldım.Hepsi sanki kadrajıma girmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.Bende hemen hepsini tek tek çektim.Bahçede fototuruna(kendi tabirimle) çıktım.Bir sürü güzel kare yakaladım.Sadece kelebek yakalayamadım.İstedim fakat kelebekler ani hareketler yaparak uçuyorlardı ve bir yerde uzun süreli konup durmuyorlardı.Bende elimle yakalamak istemedim zaten , kanadını kırarım kıyamam diye düşündüm.

Bir iki saat sonra başım ağrımaya başladı.Anlam veremedim baş ağrıma , yani böyle güzel bir ortamda nasıl başım ağrıyabilirdi.Sonra annem sizi oksijen çarptı dediği an nasıl şaşırdım anlatamam.Nasıl yani şimdi ben çok fazla oksijen aldığım için başım ağrıdı.Bu bana tamamen saçma geldi.Yani inanamadım.Şehir merkezlerinin oksijeni bile yapay , bunu fark ettim.Neyse ki 20 dakikalık bi uyku çektim de başımın ağrısı geçti.

Sonra tekrar bahçede ve etrafında gezi çıktım.Bir an kendimi filmlerde ki o kahraman çocuklar gibi hissettim.Sanki ben ailemi korumak için gizli bir göreve çıkmıştım da ailemin bundan haberi yokken kötülerle o bahçede savaşacakmışım gibi hissettim.Sonra da unicorn görmek istedim.Yani bi unicorn görsem çok güzel olacakmış gibi oldu.Bi ara sanki uzakta bi unicorn görür gibi oldum ama o, orada ki çobanın köpeğiymiş.Büyük bir hayal kırıklığıyla geri döndüm eve.

Çaylarımızı içtik.Yemeğimizi yedik ve hava kararmadan tekrar eve dönmek için yola çıktık.Yol yine virajlıydı fakat dediğim gibi annem çok iyi araba kullanır.Eve geldiğimizde yorgunluktan ölebilirdim.Hemen bir duş alıp uyumak istiyordum fakat uzaktan gelen o akrabalar sinirimi darmadağın ettiler.Gece gece ne işiniz var bizim evimizde demek istedim fakat demedim, diyemedim.Mecbur biraz onlarla sohbet edip oturduktan sonra.Kolumu fark ettim.Kolumu derken kolumdaki şişliği demek istedim.Kolumu bir böcek veya sine ısırmış olmalı.Kocaman şişmiş , çok fena kaşınıyor bir de.(Fotoğrafta dirsek gibi görünse de orası bileği ve dirseğim arasındaki kısımdır) Bugün daha fazla şişmiş.Eğer akşama kadar geçmezse soluğu doktorda alabilirim.Neyse diyeceklerim bu kadar.Umarım kolumun şişi iner de bir de bu sıcakta doktora gitmem.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Üşüdüm netimi örtsene anne.

Hafta içleri evdeki bilgisayar sayısının teke inmesi gibi kahrolası bir gerçek var ki yalnızlığımı ve asosyalliğimi kat kat arttırıyor.Ha bir de abimin evde olması da cabası.Televizyonda izlemiyor oluşum hayati belirtilerimin tek tek kayboluyor oluşunu göstermiş bulunmakta.

Ama zaman boş , günlerim bom boş olduğu için okunmayı bekleyen 3-4 kitabımı okudum içim rahat etti.Kitapların gerçek arkadaş olduğunu bize birinci sınıftan beri söylüyorlardı ve bende baş parmağımı havaya kaldırarak onay veriyordum.İyi ki veriyormuşum.Yoksa küçükken öğretmenin bu sözüyle dalga geçen büyüyünce de kitap kurdu birisi olsam kendimden tiksinirdim.

Aslında bilgisayarın olmayışı farklı olayları da beraberinde getirdi.Beni okuyan varsa ve tek sosyal aktivitemin markete gitmek olduğunu biliyorsa bu yazdığıma şaşırabilir evet ama öyle oldu yani.Bi yerlere gidebildim.Bisiklet sürdüm bol bol.Fotoğraf çektim.Arkadaşlarımla buluştum.Evet evet bunları ben yaptım.Bilgisayar yokken boş durmadım.Zamanı değerlendirmeyi iyi başarıyorum galiba,evet.

Ve karne aldım.Ha birde belge tabi ki.Ama okulun son ve ilk günleri kadar nefret ettiğim gün yok.Pazartesi sendromlarnı bile geçebiliyorlar.Nasıl berbat bir gündü anlatamam.Toplu ayakkabılarla düğünden fırlamış ergen kızlarımı ararsınız,saçlarını düzleştiren erkekler mi ararsınız hepsi vardı.

Hele ki erkenden bitti de sağ sağlim eve dönebildim.Boş dönmedim arkadaşımda bize geldi ve uzun bi sürenin ardından (belkide bir sene olmuştur bilmiyorum)  bi arkadaşımı evimde ağırladım.Odamı tanıttım.Ve isim/şehir oyununu (bilmiyorum bilen var mı) oynadık.Bir sürü şebeklik yaptık,kitaplardan konuştuk, eğlenceli günlerimden bir tanesiydi.

Ama hafta sonunun girmesiyle ve ilk pazartesi sendromsuz bir hafta sonu geçirmekle beraber monoton günlerime geri döndüm.

Tam da mutlu oluyordum diyordum ama ben kitaplarımla da mutluyum.Hala bilgisayar elime çok az geçiyor.Ve yine o az zamanların birinde bu yazı yazıyorum.Aslında zamanımı bu yazıyla yazmakla tüketmesem olurdu ama yazmayı seviyorum.