19 Eylül 2012 Çarşamba

aaa sen yaşıyor muydun ya?

Buraya yazmayalı ne kadar oldu bilmiyorum.Ama anlatacaklarım doldu da taşıyor.Ya fırsat bulamadım ya da canım istemedi buraya yazmaya.Hatta bir ara kapatmayı bile düşünüyordum ama okul açıldı malum yazarım artık bir şeyler diye kapatmadım.

Tatil tatil değil de fotokopi makinesi gibi geçti gitti.Sıkıcı,monoton ve son zamanlarda pek verim alamadığım bir tatilden sonra okulun açılmasına sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.Aslında üzülüyorum,tamam.

Okul güzel gidiyor gibi.Yani sınıftaki bazı iki ayaklı hayvanlar gitmiş.Sınıf sessiz kendi halinde bi şey olup çıkmış.Ben bu duruma çok seviniyorum tabi,gerek kitap okumak ,gerek dersi dinlemek daha kolay oluyor.Gerçi en sevdiğim bi arkadaşımdan ayrıldım fakat onuda kısa bi sürede halledecek gibiyiz.

Neyse sınıfa  yeni gelenler olmuş,öğretmenler tümüyle değişmiş.Sistem değişmiş,giriş çıkış saatleri değişmiş  ve biraz daha geç çıkmamıza ve ders saatlerinin 5 dk uzatılmasına rağmen güzel olmuş.Okula bu sene kontenjan olarak çok öğrenci almışlar ,teneffüsler de filan canını seven sınıftan çıkmıyor,öğle arası boğazına düşkün olan yakınlardaki cafelere veya yemek yenecek yerlere gidiyor.Aslında okul biraz iğrençleşmiş.Çoklaşmışız.

Okulun ilk günü okula erkenden gitmeme arkadaşlarla buluşmama rağmen teee ne zaman sınıfa varabildim bilmiyorum.Hayır bir insan 1 saat konuşma yapar mı?Bizim okulun müdürüyse yapar.
Ayaklarımı tam hissetmiyordum ki sonunda sınıflara gidebildik.

Yeni öğretmenler sürekli , nasıl başlarsa öyle gider kafasıyla böbürlenip durdular.Çok sinir bozucular tabi ki.Bir de sınıfa iki tane kız gelmiş.Sıra altından makyaj tazeleyen kızlar var ya onlardan işte.İki de bir konuşanlara laf sokmaya çalışıyorlar filan tam böyle alıp ağız burun kırmalık kızlardan.Yakında çıkışta kavga filan ederlerse şaşırmam.Bi de erkekler bunlara yavşıyorlar,götlerini kaldırıyorlar iyice uyuz oluyorum.Sonra neden kızlar bizi üzüyor,neden yalnızım lan mal sence sıra altından makyaj yapan kızdan hayır gelir mi?Bi düşün alaşkına bi düşün.

Bir de  alamıyorum bu insanlar neye güvenip kendilerini büyük sanıp,diğer insanları küçümsüyorlar anlamıyorum.Bu ne egoistliktir.Bu ne saçmalıktır.

Ne yani sen kendini kanıtlamaya çalışırken diğer insanları eziyorsan kanıtlamak yerine kendini eziyor olursun.Bu ego tatmin etme çabalarını,cool olma çabalarını bi bırakın mınakoyim artık ya.

Neyse tamam sakinim.İlk 2 gün normal bi şekilde geçti.Bu gün de normal geçti.Öğretmenlerle bir sorun veya tartışma yaşamayarak kendime şaşırmış olsam da geçti gitti işte.

Söylemeden geçemem ; biri sıra arkadaşıma ''sen ne kadar sessizsin,off çok sıkıcısın,amaan seninle de oturulmaz'' laflarını götüne sokmasını söyleyebilir mi?Hayır konuşmam konuşmam mınakoyim.Senin gibi her başımdan geçeni her gördüğümü anlatmak zorunda değilim.Ben sana bi sus mınakoyim diye ağzına vuruyor muyum?Tı allam ya.

Neyse onu da sustururum yakında.Susar yani,başka çaresi yok.

Not:Bugün Ebrar'ın doğum günü.Buradan anneme,babama,teyzemlere,amcamlara,halamlara,Almanyadaki dayımlara selam söylüyorum.Bir de Ebrar'ın doğum gününü kutluyorum ^^

6 Eylül 2012 Perşembe

Where is my mind?

Bugün sabahın köründe,gözünde,götünde ebesinin a*ında (körümüz göz deyince şu video geldi bak aklıma ne güzeldi ) kalktım.Göz kapaklarım nasıl ağırlaşmış anlamam.Gözlerim resmen böyle tatlı tatlı kaşınıp,yaşarıyordu filan.oyş.Neyse sabahın köründe 1 saatlik araba yolculuğundan sonra bir yere gittik.Buraya hiç girmek istemiyorum çünkü anlatılacak bir yer değil.

O yerden ayrıldıktan sonra yine 1 saatlik yol teptim ve ayaklarım bana isyan etmeye başladılar.O yürümeye rağmen nasıl bu yazıyı yazabiliyorum bilmiyorum,atsam demek ki.Hatta giderken yolda çok güzel yerler keşfettim.Kafeler,dedeler,dericiler,arnavut kaldırımlar,cumbalar,komiklikler,şakalar filan.Bir tane el sanatları kafesinin fotoğrafını çektim hatta.Dışarıda adam duruyordu ''bi fotoğraf çekebilir miyim?'' diyerek adamı içeri kovaladım ve adam ''tabi'' dedi ama adamda bir mutsuzluk,hüzün vardı.Böyle güzel yerlerde de insanlar mutsuz olabiliyorlarmış demek ki.Kafeye bak yan tarafta.Çok güzel di mi?

Dışarıda hayat var gençler.Mutluluk,gerçeklik,güzellikler var.Güzel güzel kafeler güzel güzel insanlar var.Gezmek en iyisi bence.Bu kafede yeni mekan olabilir.Neden olmasın.

Uzun bir yolculuktan sonra Furkan'ın analog fotoğraf sergisine gittim.Tumblrcılar (tumblrcılar da neyse msşdgşsdg) olarak oradaydık hep.Ama çok hoş bir yerde yaptı sergiyi.Ve çok güzel bir sergi oldu.Bir ara pixies,placebo tartışması oldu bizim grupta hatta şu şarkıydan orada da bahsettim.Çok güzel dinleyin bence.

Sergide iyi hoş konuştuk,gülüştük ama hala nasıl uykum var anlatamam.Gözlerim hala kaşınıyor. Murphy'nin el atmadığı günüm yoktur.Ne zaman bir plan yapsam mutlaka el atar.Bugünde her şey üst üste geldi diyebilirim.Diğer arkadaşlarımın da bugün buluşup beni çağıracakları tutmuş.Ben ne güzel oturuyordum tumblr ahalisiyle, bi siktirip gidin bi insan 32534 kere aranmaz ki ya.

Sergiden çıkıp yine at gibi yol teperek diğer arkadaşlarımın yanına gittim.

Bi baktım bunlar en pahalı kafe de götleri başları ayrı oynuyor.Nargileler,tavlalar filan.O hesabın götlerine gireceklerinden hiç haberleri yok tabi.Yer şey iyi hoş,yedik içtik gideceğimizde bi hesap istedik 94 liraaoaoaaaa.Ben dedim ama o hesap götünüzden kan alacak dedim dedim inanmadılar paşa paşa ödediler hesabı.Bende ödedim tabi.

Kafeden çıktıktan sonra dağıldık,tranvayla gidecekler bir yere,otobüsle gidecekler bir yere.Bende yine at gibi bi tranvayla öküz gibi yolu teptikten ve o gürültüyü çektikten sonra sonunda kafamda 034234636 tane fille birlikte eve döndüm.O sayının başına 0 koyunca numara sanılıyor ama değil.Neyse eve geldim gelmesine de hemen karşımızda  düğün yapıyorlarmış.Kafamdaki filler halay çekiyorlar yeminle.Eve geldim ya dinlenmek için,daha beter oldum.

Ha bir de unutmadan artık buraya ne sıklıkla yazarım bilmiyorum.Çok üşeniyorum buraya yazmaya.Öyle işte.
Bu yazı da burada biter.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

At yazısı.

Bugün belki bir ay olmuştur bilmiyorum ama uzun bir süre sonra dışarı çıkmaya karar verdim.

Çantamı,fotoğraf makinemi,bisikletimi kısacası değerlilerimi aldım çıktım evden.Bisiklet sürmeyi çok seviyorum.Uçuyormuşum gibi hissediyorum.Hele birde ayağa kalkıp rüzgara karşı sürmek beni benden alıyor.Fotoğraftaki bisiklet hayalimdeki bisikleti temsilen orada duruyor.Çok güzel ama değil mi :)

Saçımı kestirdiğime en çok bugün sevindim.Gerçi biraz kötü oldu ama saçlarım uçuştu uçuştu,durunca sönen balon gibi yapıştı kafama arap saçı gibi;karmakarışık.Fakat şu sağa sola hızlıca sallayıp bir anda duruvermek varya işte o olaya bayılıyorum saçım karıştığında da öyle yapınca düzeliveriyor.

Her neyse biraz bisikletle gezindikten sonra bizim eve yakın olan büyük bi alışveriş merkezine girdim.Kitapsandan kalem aldıktan ve birkaç mağaza gezdim.Bi ara gezerken bi kıyafet mağazasında görevli peşime takılmasın diye telefonla konuşuyormuş gibi yaptım.eheheheh sizde deneyin onaylı %100 çalışıyor .



Alışveriş mağazasından çıktıktan sonra kulaklığımı taktım yine bisikletle zik zak çizerek giderken bi duvarda Şebnem Ferah diye bi yazı gördüm.Aslında şaşırdım benim yaşadığım şehirde öyle her duvara yazı yazılmaz hatta pek yazı yazılmaz ama buraya yazmışlar.Bende Şebnem Ferah'ı severim onun için hemen fotoğrafını çektim ^_^

Sonra fazla oyalanmadan eve döndüm zaten sıcaktı kendi terimde boğulabilirdim yine ıyk neyse.Eve gelince de photoshop yaptım.Ben bu photoshop gibi şeylerle uğraşmayı seviyorum ya.İyi kafa dağıtıyor öneririm.

Ha bi de bugün sonsuza kadar yalnız olacağımı anladım.Benim alın yazım at yazısı.Kendi yalnızlığımla ölecem galiba.Bari bi bisiklet arkadaşım olsaydı diye dua ediyorum Tanrı'ya.Ama bekliyorum işte.Beklemek sonunda bi şey olacağını bilmek ama bende o umut da yok bilmiyorum ki hiç valla.Neyse ben daha fazla saçmalamadan gideyim de biraz başka işlere bakıyım en iyisi.

20 Temmuz 2012 Cuma

Hayatımın fon müziği sendin aşkım.

Bugün odamda sabırla iftarı bekleyip kitap okurken sık sık yüksek sesle Serdar Ortaç,Hande Yener,Demet Akalın ya da özetleyecek olursak Kral TV müziklerini dinleyen komşumuz yine atağa geçti.Fakat bu sefer daha önce hiç açmadığı bir şarkıyı açtı.Daha doğrusu herkes tarafından tanınmadan önce,Kral TV'de yer almadan önce,dalga geçilmeden önce, trent topik olmadan önce severek dinlediğim ama sonra her yerde isyeaaaaağğğğnnnnnnn yazılarını görünce soğuduğum şarkı.Anladınız siz.

Tabi ben odamda tek başıma,sessiz ortamda kitap okuduğum için hemen duydum tabi şarkıyı.Bir an başımı kitaptan kaldırdım.Halil Sezai isyan ettikçe ben adeta bir dizi-film yıldızı gibi gözlerimi uzaklara daldırdım.Sanki etrafımda kameralar dönüyor gibi hissettim.Bi hüzünlenme oldu bende tabi ama o muhteşem uzun isyeeeeeaaaaannnnn gelince ayıldım.

Ama kim ister hayatının fon müziğinin Halil Sezai-İsyan olmasını? Bende istemiyorum işte.Ben hayatımın fon müzikleri olarak yani böyle içinde bulunduğum ruh haline göre çalacak olan şarkıları şöyle sıralardım;

Mutlu anlarda ;

''Tarif edemediğim'' anlarda ;


(H)üzün(tü)lü anlarda ;

Meze olanlar;


Yürürken ise Coldplay çalsın  hep çalsın çok çalsın ama bir de bu çalsın.

Ama en çok bunu isterdim.

(Türkçeleri de başka zaman artık.)


Ama müzik zevkimi merak edenleri şöyle almalıyım.Burada unuttuklarım olabilir.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Bütün kitaplar bedava olduğunda, dünya daha güzel bir yer olacak.


Bugün dedemin verdiği kitap harçlığını kullanmaya gittim.Belki duymuşsunuzdur rampalı çarşı diye bir yer.Orada her yer kitapçı olduğu için orayı tercih ettim.Evet orada her yer kitapçı ama kitapçıların hepsi de kazıkçı.Sanarsınızki sahaflar yani o derece pahalı satıyorlar.2-3 tane ucuz , ikinci el satan yerler var fakat onları bulmak ise ölüm.Zaten sıcaktan böbreklerim bile terliyor onları bulmaya çalışmak terinde boğulmak gibi bi şey olur.Ay iğrençleştim.


Neyse.Çarşıya varınca kitapçılar arasında mal mal gezindim.Nerde ucuz olur diye dükkan sahiplerini kestim filan ama yok bi türlü ucuz ve ikinci el satan bi yer bulamıyorum.


  • İkinci el kitapları seviyorum.İçinde geçmişten kalan notlar , geçmişten kalan yaşanmışlıklar,sayfa köşelerine sıkıştırılmış cümleler var.
Bu sefer bir değil 3-4 kitap almak için geldiğim için iyice sinir oldum,kasıldım,gerildim. Ama rekorum 4 ve ilk defa bu aynı anda birden çok kitap alacağım ve kitapçıları zerre tanımıyorum.Lanet olsun bu hayat lanet olsun bu sevgiğğğğmmmmm!!Tamam sakinim.


Eğer kitapçıların arasında aylak aylak gezen,dükkan sahiplerini kesen(indirim yapar mı yapmaz mı diye),tabelaları inceleyen biri görürseniz bilin ki o benim.Bi kitap almak bu kadar sorun olamaz heralde diye düşünüyordum.Genellikle abim aldığı ve benimde denk gelirse aldığım için hiç bu sorun yaşamamıştım, beynim tok sırtım pek yatıyordum .ama iş başa düşünce bu kadar zorlanacağımı da tahmin etmemiştim.


Kestiğim dükkanın birine girdim.Adama ikinci el kitap satıp satmadığını sordum.Adam satmadığını fakat kitapların ucuz olduğunu söyledi.''Hangi kitabı arıyorsunuz?'' diye de ekledi.Bende ''Çizgili Pijamalı Çocuk'' dedim.Adam gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibi bir surat ifadesiyle bilgisayarı kurcaladı.Yanındaki çocuk ise hiç kendini tutmadı direk güldü yani.Hayır kitapçısın yani hiç mi duymadın.''Bir Mâniniz Yokda Annemler Size Gelecek'' diye kitap varken buna mı gülünür yani.Allahım sen beni nelerle sınıyorsun.


Adam bilgisayardan gözünü ayırıp çocuğa kitabın yazarını sordu.Çocuk ne derse beğenirsiniz?
-Bu şey işte şu küçük aptalın büyük dünyasılı bi şey de değil mi? ,dedi.
Evet aynen böyle söyledi.Galiba Pucca'yı tarif etmeye çalıştı ama olmadı tabi ki.Ben hemen atıldım;
-Hayır ya ne yaptınız siz yazarı John Boyne bu kitabın.Saçmalamayın. dedim.


Çocuk bozuldu adam ise ciddi bir şekilde tekrar bilgisayara baktı.Sonra bana bakıp kitap 14 lira dedi.Bende teşekkür edip ayrıldım hemen oradan.


Bir yukarıdaki ikinci el kitaplar satan dükkana gittim fakat orada da aradığım kitapların hiçbirini bulamadım.Sonra bir başka dükkana gittim.Adama ''Ben, Çizgili Pijamalı Çocuk,Puslu Kıtalar Atlası ve Yüzyıllık Yalnızlık kitaplarını arıyorum fakat uygun bir fiyata.'' dedim.Adam gitti beş dakika sonra geri geldi elinde Çizgili Pijamalı Çocuk'la birlikte.''Bu 10 lira'' dedi.Bende içimden iyi ucuzmuş dedim.Sonra adam tekrar gözden kayboldu geri geldiğinde elinde Yüzyıllık Yalnızlık vardı.Bu 20 lira dedi ve tezgaha koydu.Evet adam kitabı 20 liradan tezgaha koymuş olabilir bu da bana koyabilir.İçimden ''Kalk kalk buradan da sana hayır yok.'' dedim ve o dükkandan da ayrıldım.


Tam bari biraz hava alıyım sonra tekrar girerim çarşıya diye kapıya yönelmiştim ki bi kız tezgahın arkasından bana ''Kitap mı arıyorsunuz?'' diye seslendi.Ben ''Yok kesme şeker arıyorum'' diyecektim ama tabi ''evet'' le kapattım olayı.Kitapçıda böyle bir soruyla karşılaşırsanız sizde terslemek istersiniz eminim ki.


Kız dükkana davet etti beni.Hangi kitapları aradığımı sordu.Bende kitap isimlerini verdim.Onu beklerken tezgahtaki kitaplara bi göz atmamı istedi ve gitti.Elinde istediğim kitaplarla döndü.Sonra da fiyatını sorduğumda hepsinin 25 lira olduğunu söyledi.Bende tabi bundan iyisi şamda kayısı diyerek kabul edip verdim parayı.Çıkışta keşke ilk oraya gitseydim diye içerlendim ama hava öyle bir sıcaktı ki hemen tranvaya koşup evimin yolunu tuttum.


Şimdi ise Çizgili Pijamalı Çocuk'un kılıfı ile sevişiyoruz.Lütfen rahatsız etmeyiniz.

17 Temmuz 2012 Salı

Çayır çimen geze geze oooo

Geçen hafta bari memlekete gidelim diyerek çıktık evden.Ben iyiydim evde pek gitmek istemedim ama annem durdurmadı tabi ki.Bu yaz aslında memleket dışında bir sürü gitmek ve gerekleştirmek istediğimiz tatil planlarımız vardı fakat hepsi suya düştü.Neyse zaten bu havada denizi olmayan bir yerde tatil yapmak ölüm olurdu.Ama ben öldüm öldüm dirildim.Evet.Çünkü gittiğimiz yerde deniz yoktu.
  • Çayır çimen vardı.
  • Ovalar vardı.
  • Gözlemeler vardı.
  • Bin bir çeşit çiçek vardı.
  • Tarlalar vardı.
  • Büyük insanların ,eski evleri vardı.
  • Eski evlerde antika eşyalar vardı.
  • Yanaklarını sıkıp öpmek istediğim bir sürü yaşlı insan vardı.
  • Toprak yollar vardı. 
Ve daha nicesi güzel şeyler vardı.

Bir çok yere gittik.Sanki şu bir hafta bir yıl gibi geçti gitti.Ama güzel şeylerde getirdi.Anneannemin duasını,dedemin kitap harçlığını getirdi ehehe Bir sürü kadraja giren misafir geldi gitti.Bir çok şey öğrendim yine.Dedemin hikayeleri,anneannemin öğütleri.Bir çok şey kattım ruhuma ve sıcak ama çok sıcak yolculuklar yaptım.Ve çoook toz yuttum.Toz yutmaktan akciğerlerim kuruyacaktı,zor kurtuldum.

Bir çok yere gittik.Her gün başka bir yer.Arabamız evimiz oldu.Çayır çimen geze geze oooooooo mode on durumundaydık.Eğlendik ama çok yorulduk.

Asırlık ağaçların altında,püfür püfür esen rüzgarla , sıcacık çayla oluşan o hoş sohbetler hiç bitmesin istedim.Yolculuk olmasa oralarda aylarca hatta yıllarca gezmek isterdim.Yeni kopan domatesler,çekirdeği tatlı kayısılar her şey tatlılığından ölebilirdi.Hormonsuz,el emeği göz nuru meyveler yemenin verdiği huzur....

Peki ya ayrılık?Eve dönmeyi yapacağım yolculuktan istemedim ama eve döneceğim için istedim.İnsanın kendi evi gibisi yok ama arada böyle ayrılıklar yapıp evi özlemek gerek bence ve bu ilişkilerde de olmalı.(olamadı)

Her neyse bu tatilden sonra evde de yapacağım bir sürü iş var.Öncelikle odamı temizleyip ,kendi evimde serin bir duş aldıktan sonra fotoğrafları yüklemeliyim.Ve 2 gün içinde de dedemin kitap harçlığını kullanmalıyım.O kadar çok alınacak kitap var ki önce hangisi alsam diye düşünmeden edemiyorum.Artık listemde olan ve kitapçı da gördüğüm ilk kitabı alacağım başka yapacak bir şey yok.

Bu da böyle güzel bir haftaydı.Tatillerde dedemleri ziyaret etmezsek olmaz.Yani bu tür günceleri yine yine yeniden görebilirsiniz artık.

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Hayatın bana kıçıyla gülme şekli.

Bugün yine yürüyüşümü yaparken ,müziğimi dinlerken, mutlu mutlu etrafıma gülücükler saçarken sinirlerim yükseldi.Böyle bi hüzne boğuldum.Yani bazı şeyler sinirimi bozuyordu evet ama bu sinir bozukluklarımın mutlu olduğum anlarda ortaya çıkması benim hem sinirlerimi yeniden bozuyor hemde hüzünlendiriyor.

Kendimi kimsenin yanına koyamıyorum.Ne bir arkadaş olabiliyorum ne bir sevgili.Kalp kırmak veya soğuk davranmak konusunda yarışma olsa jüri üyeleri bile bana küser ve yarışmayı terk eder.Buna eminim.

İnsanları kendimden soğutuyorum.Bunu nasıl yapıyorum bilmiyorum.Farkında bile olmuyorum.Aslında öyle olmadığımı zannediyorum ama soğuk olduğumu duyuyorum.Kendi kendime yaşamak istiyorum evet ama insan bazen dinlemek istiyor.Karşılıklı sohbet edip çay içmek istiyor.Başkalarını dinleyip dertlerine ortak olmak istiyor.

Monotonluk tak etti artık.Tek başına maceralar yaşayan,hayallerini gerçekleştiren insanları kıskanıyorum.Benim hayallerimi gerçekleştiren insanlardan nefret ediyorum.

Ben ise bilgisayarımla ilişki yaşıyorum resmen.Ama yakında bilgisayarımın da kalbini kırarım herhalde.Kitaplarımı küstürürüm.Kesin.

Kendi kabuğuma da sığmıyorum artık.Boğuluyorum,bunalıyorum.

Beni rahatsız eden yalnızlık mı yoksa kimsesizlik mi bilmiyorum.Her insan yalnızdır aslında çünkü yalnızlık göreceli bir kavramdır.Ve yalnız olmak değil hissetmekte önemlidir.Ruhen yalnız olmak bedenen yalnız olmaktan daha kötüdür.Kalabalığın içindeki yalnızlık daha da acı verir insana.

Bende acı çekiyorum.Bende mutsuzum.Umudumu kaybediyorum yavaş yavaş ama bir mucize bekliyorum.Sabırsızlanıyorum.Bu anları yaşamak istemiyorum.Tüm istediğim bu.Çok mu şey istiyorum?


Tüm bu satırların yazılma sebebi ise ; yürüyüşte bir yerde iki sevgili gördüm.Sohbet ediyor,yiyişiyorlardı.Sonra biraz daha ileride iki arkadaş gördüm.Gene sohbetin dibine varmışlar,eğleniyorlardı.Demek istediğim tamamen buydu işte.Böyle şeyleri gördükçe,sürekli zihnimi didikleyen o düşünceler tekrar geliyor aklıma.


Umarım ilerleyen senelerde bu yazılarımı okurda kendime acırım.''Vay be ben o aralar ne kadar mutsuzmuşum'' derim.Umarım..

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Adını Şerafettin koydum.

Biliyorum bu cümleyi çok kullanıyorum ama yine söylemeden edemicem; tek sosyal aktivitemin markete gitmek olduğu şu günlerde yine ablamla çıkalım biraz gezelim dedik.Hem hava alır hemde iki insan yüzü görüp geri gelecektik.
 Evden çıktık.Apartman girişinde pembe bi zarf gördüm ve o an Ebrar'dan mektup beklediğim aklıma geldi.Neden gecikti ,adresi yanlış mı verdik acaba diye düşünmeden edemedik ama gelmişti işte sonun.Zarfın üzerinde bizim daire numaramızı da gördükten sonra iyice anladım zarf banaydı.Hemen ablamın arkasından koştum elimde zarfla yolun ortasında ''mehhhtıp gelmiişşşşş'' diye bağırıyorum.Gören beni deli zannedebilirdi ama son günlerde hiç bu kadar sevinmemiştim.Ama zarfta pul yok yani bi pul olaydı iyi olurdu.Neyse.Yolda okuyamayacağım için hemen çantama attım mektubu.
     Ablamla önce şehrin en büyük alış veriş merkezine gittik.Hafta içi pek kalabalık olmadığı için pek alış veriş merkezine benzemiyordu ama beni bilen bilir ben sakin ortamları daha çok severim.
          Her neyse bir kaç mağaza gezdik.Kitapsan'a gittik filan derken bş baktık başka gezecek yer kalmamış.Ablam hadi şu lunaparka gidelim dedi.Pek kalabalık değildi dediğim gibi ama aletlerin çalışmasına değecek kadar insan vardı.Biz de biraz eğlenelim dedik ama ablam yanında bozuk para kalmadığını söyledi ve deli gibi banka aradık.Ya sanki tüm bankalar bize gıcıklık olsun diye kurulmuş.Civarda tek bizim işimize yarayacak olan banka yok.Tüm bankalar var ama.Nasıl sinirlendik belli değil.
           Sonra ablam ben şuradan otobüsle banka olan yere gidiyim sen bekle deyince ayrıldık birbirimizden.Ben tekrar lunaparkın o tarafa döndüm.Biraz yürüdükten sonra bi banka oturup Ebrar'dan gelen mektubu okumaya karar verdim.Nasıl yaladıysa artık bi türlü açılmadı zarf.Birazcık yırtıldı ama olsun.Zarfın kapağını açar açmaz bi yazıyla karşılaştım.Biraz sırıttıktan sonra kağıdı okumaya başladım.Bir insan beni yazılarıyla ancak bu kadar mutlu edebilir.Yani neredeyse ağlayacaktım.Bana Fırat çizmiş Fırat ya Fırat Fırat.Benim zayıf noktalaramı bilen tek insan Ebrar.
          Kağıdı okuduktan sonra zarfın dibine baktım ve kalpli kitap ayracı,10 kuruş(10 kuruş bulunma nedenini kimse anlayamacak sadece biz ) ve bir de küçük dipnot buldum.Ama ben bi yandan deli gibi sırıtıyorum bi yandan da zarfı karıştırıyorum.Etraftakiler ban kim bu ilkel insan diye bakmış olabilir ama ben o an mektuptan başka hiçbir şey düşünmüyordum.Bir de bana şarkı hediye etti canım benim :)(Sözüm ona; Ebrar sokakta olduğum için kahve içemedim ama eve gelince içtim sayılır mı kankasının gülü?)
         Ablam geliyorum ben sende lunaparkın önüne çık deyince kalktım yerimden.Bi yandan elimdeki poşetleri tutmaya çalışıyorum bir yandan mektubu çantama koymaya çalışıyorum tam bi rezillik yani.Ama en mutlu anlarımdan biriydi.

        Neyse ablam geldi biraz lunaparkta oyalandık ve karnımız acıktı tabi doğal olarak aslında doğal diyemicem çünkü benim o saatlerde karnım acıkmaz midemi kontrol altında tutmaya çalışıyorum.Fakat bir günlük kaçamağım olsun di mi?Gidip aldığımız menüleri afiyetle mideye indirdikten sonra ben sonunda aradığım kaktüsü buldum.
          Küçücük saksısı,sallanan gözleri,bıyığı filan tam bi eşek sıpası ya.Adını Şerafettin koydum.Arada şero,bıyıklı,dayı,dede,dikenli,tüylü gibi terimler filan kullanırım ben.Neyse iyi anlaşacaz gibi gözüküyoruz.İyi bi ikili olduk yani.Ben güvendim Şerafettine.Hem o , sırtımdan dikenini batırmaz. 
       Bugün çok mutluydum.İçimden kesin akşam birilerine sinirlenirim bu günü tamamen mutlulukla geçirmiş olamam diyordum ve evet şu anda birilerine sinirliyim.Neyse en azından dertleşebileşeğim bi dedem oldu.

19 Haziran 2012 Salı

Bu devirde sara'na bile güvenmeyeceksin.

Bugün gene yürüyüşümü ve sporumu yapmak için her zamanki yere gittim.Ne çok kalabalık ne çok sakin hoş bir yer.Şimdi burada spor gerekli,sadece zayıflamak için değil hep gerekli gibi bıdı bıdı yapmıycam.Ama ben bir-iki kilo fazlamı vermek için,hemde yaz tatili evde oturup göt büyütmemek için yapıyorum.

Her neyse tam kulaklığımı takmış,hızımı almış,şarkının ritmiyle yürüyüşüme başlamışken kaldırımın ortasında yatan bir adam kalkmaya çalışıyor fakat kalkamıyor.Biraz yaklaşınca ağzından köpükler çıktığını,titrediğini gördüm.Yoldan vızır vızır arabalar geçiyor fakat biri bile ne olmuş bu adama deyip durmuyor.

Bende ilk defa epilepsi(halk dilinde sara nöbeti) nöbeti geçiren biri gördüğüm için biraz tedirgin oldum fakat sonra bisikletiyle bir genç geldi adamın yanına bende ondan cesaret alıp gittim adamın yanına.Ambulans çağıralım mı iyi misiniz derken bir araba durdu yanımıza.

Arabada ki adam indi geldi  gayet sakin bir şekilde ''ben doktorum'' dedi.Bir anda gözüme o ''aaaçççıııığğğğllııığğğn beenn dohtorummmm!'' sahnesi geldi ama bu adam gayet sakin olduğu için ciddiyetimi bozmadım, zaten adam yerde yatıyor korkmuşum o sahneyi düşünecek durumda değildim.Doktor kaldırdı adamı.Tabi biz kaldıramazdık koskoca adamı ama doktor bir çırpıda kaldırdı.E bir de o doktor alışıktır böyle şeylere.Neyse adam oturdu su filan verdik.Doktor ''ilaçlarını aldın mı'' gibisinden sorular sordu.

Meğersem adam ilaçlarını filan almış ama yaklaşık 2 kilometrelik yolu yürüyerek gelmiş(miş).Doktor uyardı ve ardından kimliğini istedi.Baktı kimliğe ''ben bu ismi duydum tüm 112'ler de var bu isim,kalk kardeşim ayıptır,bak böyle yapıyorsunuz para istiyorsun insanlardan ayıp ayıp'' dedi.Ve ben donakaldım.O nasıl bir inandırıcılık.Birde yardım istemiyormuş gibi bize gidin gidin geçer diye böyle daha inandırıcı olmaya çalışıyor.Bu adama oyunculuk teklif edilsin yani o köpükler filan gerçekten pes!Fakat tabi doğal olarak adam itiraz etti ben para filan istemedim dedi ama doktor, polis çağırmadan git deyince adam kalktı biz de bi cık cık cık çekip devam ettik sporumuza adamsa geldiği yoldan geri döndü.

Hayır madem inandırıcı olmaya çalışıyorsun filan neden o kadar yol geldiğin yere geri gidiyorsun tı allam.Bu tür insanlar yüzünde gerçekten hasta olanlara inanılmayacak.Gerçekten çok yazık.Yani madem paran yok git çalış,böyle saçmalıklara ne gerek var.O kadar yere yatıyosun ayıp ya.Bir de hiç bir şey olmamış gibi devam ediyorsun yoluna.


Bu tür insanlarda utanç,ayıp,dürüstlük namına bir şey kalmamış.Artı hastalıklardan bile yararlanmaya çalışıyorlar.Ne insanlar var.İnsanlık ölmedi, bu tür insanlar yüzünden cinayete kurban gitti!


Dipnot:Yeyip yeyip kilo almayan ,hiç spor yapmadan zayıf kalabilen insanlardan nefret ediyorum!

18 Haziran 2012 Pazartesi

Pazar günlerinin mutlulukla bir ilgisi olmalı.


Hiç gerçekleştiremediğim pazar günüm.Ama bir gün gerçekleştirmek için can attığım bir pazar günüm.

            Sonunda pazar günü geldi.Pazar günlerinin mutlulukla bir ilgisi olmalı.Hava da çok güzel.Sanki bugün her şey bisiklet yolculuğum için düzenlenmiş.Saat 2 ve ben saat 4 de yola çıkmalıyım.Bir duş alıp çantamı hazırlamalıyım.Yatakta keyif zamanı değil şimdi.Keyfime bisikletimle gittiğim çimenlerin üzerinde devam ederim.

Çantama gerekli malzemeleri koyarken heyecanımı bastırmak için derin bir nefes aldım.Çok heyecanlıyım.Belki bunu binlerce kez yaptım fakat her seferin aynı şiddetle heyecanlanıyorum.Bisikletim beni heyecanlandırıyor.Bir günlük mutluluk bile bana yetiyor.

Sonunda çantamı hazırladım.Yiyeceklerim,mektuplarım,müzik kutum,kalemlerim,defterim,mayom,fotoğraf makinem ve kitabım.Hepsi benim kıymetlilerim.Hepsini kullanmasam bile sanki bir tanesi bile eksik olunca ruhumdan bir parçam evde kalmış gibi oluyor.Bisikletimin tekerleri tamam,frenleri düzgün,zincirlerde sağlam ve yola çıkmamam için hiçbir nedenim yok.

Bisikletim benim içimi okuyor sanki.Beni hiç yormuyor.İlk olarak mektupları kutularına attım.En çok sevdiğim yol mektup yolu çünkü yokuştan aşağı iniyorum ve neredeyse hiç pedal çevirmiyorum.Saçlarım uçuşuyor.Uçuyormuşum gibi hissediyorum.

Mektupları kutuya ulaştırdıktan sonra sıra ormanda biraz maceraya atılmaktı.Birazda fotoğraf çekmek.Fotoğraf çekmeyi seviyorum.Bitkileri,hayvanları,bulutları…Bana mutluluk veren şeyleri bir kareye alıp, izledikçe huzur buluyorum.Veya bazen sadece izliyorum.Genellikle de bulutları izliyorum.Hareket edişleri çok ilgimi çekiyor.Hareket halindeyken sis halini alıp bir araya gelince tekrar bulut oluveriyorlar.Bunu videoya almak istiyorum ne zamandır.Fakat sürekli erteliyorum.

Sonunda çimenlere geldim.Buraya sürekli gelirim.En güzel kareleri burada yakalıyorum.Çimenlere uzanıp bulutları izliyorum.Bulutların hareketleri buradan daha güzel izleniyor.Burada bir saatlik uyku çekmeliyim.Galiba bulutları videoya alma işini bugün halledebilirim.Tek ihtiyacım olan tripod ve tripodumun yanımda olması büyük şans.Tripodu ayarlayıp bende güzel,huzurlu bi uyku çektim.

Uyandığımda gün batımına 2 saat kalmıştı..Bir saat uyumuşum.Bir saat boyunca makinem yerinde oynamamış, umarım güzel şeyler yakalamıştır.Ama makinem benim dilimden anlar.Ona güvenim sonsuz.Eve gidince göz atarım.Şimdi zaman kaybetmeden bir şeyler atıştırmalıyım.Meyve suyum,ekmeğim ve dedemin bana hediye ettiği sefer tasım,hepsi hazır.Karnımı hemen doldurup , eşyalarımı topladım.

Şimdi sırada kadrajıma misafir olan nesnelerin,bitkilerin ve hayvanların isteklerini yerine getirmek.Sanki ben onların anlık fotoğraflarını çekerken onların yaşam hikayelerini dinlemiş, onlarla anlık sohbet etmiş gibi hissediyorum.Evet, birkaç tane fotoğraf yakalamayı başardım.Bu kadar yeterli, tatmin oldum galiba.

Bisikletime bir günaydın deyip selam verdikten sonra beni kumsala götürmesi için ona komut verdim.Dediğim gibi o beni dinliyor ve anlıyor.On dakika sonra kumsaldaydım.Pazar günü olmasına rağmen çok kalabalık değildi.Dedelerinin ebeveynlik yaptığı birkaç çocuk,kendi halinde pazar keyfi yapan aileler, ve bu güzel günü değerlendiren sevgili-arkadaş grupları.

Hemen mayomu giyip denizin serin kollarına bıraktım kendimi.Denizde yüzerken en sevdiğim şey sırt üzeri kendimi serbest bırakıp sanki uçuyormuşum hissine kapılmam.(Kuşları kıskanıyorum çünkü denize girmeden,bisikletle hızlanmadan uçuyorlar.Dünyaya bir daha gelmeye niyetim yok ama bir daha gelirsem martı olarak gelmek isterdim.)Her denize girişimde, on dakika böyle bir dinlenme yaşıyorum ve huzurlu bir şekilde biraz yüzdükten sonra yorulup çıkıyorum denizden.Gene böyle yapıp hem kurumamı bekledim hem de biraz güneşlenip kitap okudum.On beş dakika kitap okuduktan sonra bisikletime tekrar binip evimin yolunu tuttum.

Her pazar günü yaptığım bu serüven beni çok mutlu ediyor.Zamanımı iyi kullanmama yardımcı oluyor.Yalnızlığımı değerlendirmemi sağlıyor.İnsan, yalnız olunca da mutlu oluyor bunu kanıtlıyorum sanırım.Beni mutlu ediyor.Huzur veriyor.Söylediğim gibi ;pazar günlerinin mutlulukla bir ilgisi olmalı.