27 Şubat 2012 Pazartesi

İstanbul Martıları

(Bugün değil dün.)
3 haftadır evden dışarı çıkmadığım yani yine tek sosyal aktivitemin markete gitmek olduğu günlerde babam abime beni biraz dışarı çıkarması söyledi.Sıkıldığımı anlamış gibiydi.

Biz de  çıktık abimle dışarı.Aslında önce sinemaya gidelim dedik.Hani şu son günlerde dillerden düşmeyen derslerde bile söz konusu olan film '' Fetih 1453'' .Neyse gidelim dedik.Hani çok merak filanda etmiyorum ha.Şu o filme gitmeyenleri vatan haine yapan insanlara -yani sen vatan sevgisini bir filme sığdırıyorsan ve o filmi parayla satın alıp vatan sevgini de ona göre ölçüyorsan diyecek bir şeyim yok- inat gidelim dedik.Daha doğrusu ben dedim.İçimden.

Alışveriş merkezinin sinema bölümüne bi baktık ve hemen uzaklaştık o bölgeden.Abov o neydi öyle.Galiba okuldaki tüm öğretmenlerimi gördüm.Bir sıra bir sıra Allahım evlerden,dillerden,illerden ırak.Dört salon açmışlar hala tıklım tıklım dolu.Bizde yer yoktur zaten diyerek çıktık oradan.Yolumuzun üzerinde ki Kitapsan'a uğradık.

Kitapsan'a  veya D&R'a uğradığımda kendi evime gelmiş gibi oluyorum.Alışveriş merkezinin kalabalığını,gürültüsünü,kokusunu filan bir araya toplayıp tekmeyi yapıştırıyor adeta.Oyuncaklar,dergiler,filmler,defterler,saatler,renkli renkli kalemler,dünya klasikleri,Tolstoylar,süsler,ayraçlar,-komiklikler,şakalar demeden konuya döneyim- beni benden alıyor.Hani şöyle hepsini toplayıp odama götüresim,bütüm kitapları okuyasın,bütün filmleri izleyesim,bütün ayraçları kullanasım falan geliyor.

Neyse ben bütün bunları içimden geçirirken sessizce yeni kitaplara filan baktım.Hatta Jon Verdon yeni kitap çıkarmış inceledim filan derken şu ne zamandır istediğim kitap ayraçlarından gördüm.Hemen abimle baktık ben bir tane seçtim abimin zaten olduğu için o almadı ama ben kuşlum falan çok güzel yani şöyle;güzellisinden bi şey aldım.
 Kuşlara olan zaafımı bilen abim al işte tam senlikmiş dedi.Ama onlar kuş değil, martı.İsatanbul Martıları.Bu tür bir ayraç ne zamandır istiyordum böyle hep içim gidiyordu alamadığımdan değil üşendiğimden alamıyordum işte kısmet bu güneymiş.
Arka tarafı da  çok güzel.Şöyle yazıyor arka tarafında;


''İstanbul Martıları
En eski İstanbullu olan martılar , birçok şaire ilham kaynağı olmuştur.Gece karanlığında ,şehrin ışıklarının aydınlattığı gökte hırçın serseriler gibi gibi uçuşurlar.Vapurda yolculuk arkadaşı olup,elinizden simit yiyecek kadar rahat ve şehre hakimdirler.Martısız bir İstanbul düşünülemez.İstanbul'un olmazsa olmazıdırlar.''

Ben zaten bunu okuyunca bir hoş oldum.Sanki o ayraçlar ben oraya gidiyim,onları görüyüm,alıyım mutlu oluyum diye konulmuşlar.Sanki benim İstanbul'u, İstanbul Martıları'nı , boğazı , vapuru çok sevdiğimi biliyorlarmış gibi.
Neyse ayraç , yine üzerinde kız kulesi olan bir defteri ve dergimizi de alıp çıktık oradan.Baktık daha vakit var birde elektrik mağazasına falan girdik.Şu hani bilgisayar,telefon gibi şeyler satılan yere.

Bilgisayara bir göz gezdirdik.Güzel aletler yapmışlar yemnediyom var ya annemin tabiriyle 'başımıza taş yağacak' bu 'oha çok şaşırtıcı','vay anası' gibi sözlerin annem çevirmesi.Ama gerçekten süper bilgisayarlar var.

Sonra fotoğraf makinelerinin olduğu bölüme geçtik.Yukarıdaki fotoğraflardan belli olacağı gibi fotoğraf makinemiz bozuk.Abim istediği makineyi gösterdi.Ama süper alet! Birde yanında küçük bi alet vardı aynı markanın bunu da sana alırız dedi öyle bi ayak üstü gelecek plan yazdık geçtik.Umarım alırız.

Bu bölümden sonra müzik çalarların yanına gittik.Ben bu kulaklık kablolarından isyan ettim.Ne biçim bi şey o öyle ya dolanıyor,takışıyor falan ıyk.Resmen iğreniyorum ya.Derken kablosuz müzik çalar gördük.Abimle ikimzi birden ve derinde bir 'oha' çektik sonra bunu da ileride alınacaklar listesine ekleyip geçtik.
En son telefonlara baktık ama onlara pek takılmadan çıktık oradan da.

Sonra abim burası iyice mide bulandırıcı oldu (kalabalık ve mısır mı yemek mi her neyse o kokudan dolayı) dedi ve çıktık alışveriş mağazasından.
Kalabalıkta on dakika falan arabayı aradık ve sonunda bulup eve gittik.

Güzeldi ya evet ,evet güzeldi.

23 Şubat 2012 Perşembe

Seviyorsan git konuş bence.

Yine sıkıcı bir okul günüydü.O dersten o derse sıkılıyorduk işte.Bende kendi sıra alanımda bir şeylerle uğraşıyor ,etrafı izliyor,şakalaşıyordum filan.Ders müzikti.Müzik hocasını severim.Hani hazır cevap, sana orada küfretse o verdiği cevaptan daha hafif kalacak hocalar var ya o tiplerden di.Benim tanıdığım müzik hocaları genellikle birbirine benziyordu zaten.Tip olarak.

Her neyse.Sınıflarda hani şu sevilmeyen,sık sık kendini kontrol edemeyen,becerdiği kız sayısının oldukça fazla olduğu tipler olur hani.Ama her sınıfta en az bir tane olur bu tiplerden.Bizim sınıfta da doğal olarak vardı bu tip bir öğrenci.Ve benim sıra arkadaşıma açık açık yavşıyordu.Sıra arkadaşım  bir arkadaki sıraya geçmişti o derslik.Açıkçası sıra arkadaşımı da pek sevmem.Orospu gibi davranıyordu.Bi cilveler bi yavşamalar falan.Sürekli saçıyla oynar seksi olmaya çalışırdı ama pazardaki göbekli teyzeler bile ondan daha seksiydi bence.Yapmacık oluşundan kaybediyordu bi kere o.

Neyse.Bu çocuk da geldi benim yanıma oturdu.Bende bir şey demedim çünkü böyle tiplerde eğer karşı çıkarsan daha ısrarcı davranır ve saçma sapan hareketler yapıp seni rahatsız etmeye çalışırdı.

Ders başladı.O kadar sıkıcı o kadar sıkıcı bir dersti ki sormayın gitsin.Bi ara yanımda oturan o çocuğun dosyasındaki kocaman Beyza yazısını gördüm.Çünkü bu tiplerde genellikle kız ismini bir yerlere yazmak utanç verici bir şeydir.
'Kim bu?' diye sordum.
'Bir buçuk sene sevdiğim ve gidip sevdiğimi söyleyemediğim kız'dedi.Sonra biraz daha konuyu açarak anlatmaya başladı.'Bu kızı bir buçuk-iki sene sevdim ama gidip de sevdiğimi söyleyemedim.Arkadaştık ve eğer beni terslerse ve benden soğursa arkadaşlığımızın bozulmasından korktum'dedi.
Ben biraz üzüldüm tabi.Yani hiç beklemezdim bilmem kaç tane kızla gönül eğlendirmiş birisin gerçekten birini seveceğini.Sonra devam etti.' Sonra yollarımız ayrıldı.Bende pişman oldum ve sonrasın önüme gelen kıza çıkma teklifi ettim.Çıktım ve ayrıldım.Çıktım ve ayrıldım.Aslında hiçbirini gerçekten sevmedim'dedi.Ben anlıyormuş gibi kafa sallayıp dersi dinlemeye ama aslında yanımda oturan ve sınıftaki herkes öyle görünmüyor gibi olsa da üzülen çocuğu düşündüm.

Hayat bazen bazı şeyleri yapmamız için bizi zorluyor sanki.Bazı acıları, bazı kötülükleri yapalım , değişelim diye veriliyor sanki.Sanki tüm bu olanlar bizim suçumuz değilmiş gibi üzerimizden yükü atmaya çalışıyoruz bizde.Ama en çok düşündüğüm ise şu oldu.Seviyorsak gidip içimizden ne geçiyorsa o kişiye söylememiz gerekiyordu.Sonra bazı şeyler için çok geç olabilirdi ve pişmanlıklar hayattaki en yıpratıcı şeylerden birisi.

21 Şubat 2012 Salı

Değişim.

Son 2 senedir kişiliğim,hareketlerim,düşüncelerim sanki bir süzgeçten geçirilmiş gibi.Yaptıklarıma şaşırıp yapacaklarıma anlam veremiyorum.Bu beden,bu düşünceler benim değilmiş gibi.Beni ben yapan şeyler gitmiş yerini sahte davranışlar,sevgiler,insanlar,duygular almış sanki.Kendimi tanıyamıyorum.Bazen aynaya bakınca sanki karşımda yabancı bir insan duruyormuş gibi oluyor.
Artık kimseyle konuşmuyorum mesela,birisine iyi davranmıyorum,biriyle tanışmak ,insanların arasına katılmak istemiyorum.
Çünkü insanlar küçükken oynadığım oyuncak bebeğim kadar sahteler.Güvenmiyorum onlara.Anlatmıyorum,dinlemiyorum,önemsemiyorum,istemiyorum,düşünmüyorum.. çünkü bunları yaparak sadece kendime zarar veriyorum.
Duygularımın alındığını hissediyorum birde.Kimseye karşı hiçbir şey hissedemiyorum.Ne kızabiliyorum,ne sevebiliyorum ne de aşık olabiliyorum.Sürekli insanları geçiştiriyorum.Ailem dışında değer verdiğim insan sayısı yok denilebilecek kadar az.Verdiğim değerlerin karşılığı gelmeyince oluyordur belki  , bilmiyorum.
Ama alıştım böyle yaşamaya.Yani eskisi kadar kafamda tilki yok.Odaklanmam gereken şeyler az.Ve bu bana huzur veriyor.Kafamı dinliyorum.Kendimi dinliyorum.Etrafı sadece izliyorum.Ve böylesinin daha iyi olduğu hakkında tek bir şüphem bile yok.

19 Şubat 2012 Pazar

Tozlu raf da neyin nesi? vol1

Artık burada okuduğum kitaplar hakkındaki yorumlarımı da paylaşmaya karar verdim.Ve evet bu kararı bugün bitirdiğim kitabın etkisiyle aldım.
Bir kitap daha yerini aldı odamdaki tozlu raflarda(.Evet tozlu çünkü annemi odama daha doğrusu odamdaki temizliğe eşlik etmesini istemem.Yada bu cümleyi tamamen edebiyat yatmak için kullanmış da olabilirim bilmiyorum.)
Kitap.Aslında sadece bir kağıt yığını gibi görünüyor ama aslında kitaba adını veren o kağıt yığının arasındaki harflerdir diye bir edebiyat daha yaptım size.Neyse ben şu kitabı inceleyim   daha fazla konudan sapmadan.
Bugün 'Aklından Bir Sayı Tut' kitabını bitirdim ve kitabın büyük bir kısmında 'vay canına' Hasssiktir' gibi kelimeler kullandığımı söylemeden geçemeyeceğim.Kitap bölümlerden oluştuğu için her bölümünün bitişinde bir 'vay canına' kelimesi evde yankılandı.
Kitapta bir cinayetin ama oldukça sıra dışı bir cinayetin basamaklarını yer alıyordu.(Ve ilk basamağı insanın kanını donduracak biçimdeydi.Bu basamakta katilin kurbanın aklından tuttuğu sayıyı bilmesi ile ortaya çıkmıştı.Gerçekten anlam veremediğim bir bölümdü ve kitabı bitirdikten sonra hala bir anlam veremedim.Okuduysanız ve nasıl sayı bildiğini biliyorsanız bana anlatmanızı rica ederim.)
Özel ve zeki bir dedektifin ağzından anlatılan kitap gerçekten bir gerginlik havası yaratıp,hızlı kalp atışlarına sebep oldu.Bitirdiğim için çok mutluyum çünkü kitabın son sayfasını çevirdikten sonra artık neler olacak diye bir düşüncem kalmadı.Ve katilin kim olduğu konusunda tek bir fikrim bile yoktu ama beklediğim gibi hiç beklemediğim birisi çıktı.Katil öylesine zeki öylesine planlı bir kişiydi ki aslında şizofren diye aklımdan geçirmedim değil.Ama her zeki olan, şizofren olacak diye bir şey söylemiyorum sadece geçmişi bu kişiyi hırçın yapmış.Ve kitabın son bölümlerinde zeki bir dedektifle zeki bir katilin konuşmaları , taktikleri ağzımı açık bırakmaya yetti.Neyse son söyleyeceğim şey kitabı okumalısınız ve gerçekten son kelimesine kadar içinde yaşıyormuş gibi hissettiğiniz kitap olacaktır.
Bu sadece bir yorum ve sonun bence demesem ayıp olacakmış gibi hissettim.Bence.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Aşk kağıtları.

                                                              -Aşk cazip bir rüyadır.
-Aşk beş yıldızlı duygular yaşamaktır.
-Aşk sonucunu bile bile oyun oynamaktır.

Sana biriktirdiğim aşk kağıtlarını saklıyorum.Bir gün beraber onları okuyup gerçekleştirmediklerimizi gerçekleştiririz yada sadece okuyup eğleniriz.Olmadı bi pano yapar oraya o 100 tane aşk kağıdını asarız.Ama senin için biriktirdim ben onları.Aşkı o kağıtlarla okuyup seninle tatmak istiyorum.Umarım beğenirsin.
Gelecekteki sevgilime not vol.7

12 Şubat 2012 Pazar

Klavye kırıntıları.

Susuyorum...
Onca insan benimle konuşmak isterken ben susuyorum.Çünkü biliyorum 'bana anlatabilirsin' cümlesinin bütün samimiyeti alınmış bir cümle olduğunu.Samimiyetsizce anlatacaklarım yerine susuyorum.
Beynime dolan kelimeler,düşünceler sesime karışmıyor ellerime dolup kalemimden kağıtlara sızıyor.Beni en iyi kağıtlar dinliyor çünkü.Kalemim benim sesim oluyor.Nerede bitireceğimi ,nasıl başlayacağımı daha iyi ölçüyorum yazdığım zaman.Onun için aslında en çok ben konuşuyorum.
Kağıt kokusunun samimiyeti dolduruyor dört bir yanı.Samimiyetiyle benim ona yazmam için çabalıyor sanki.Bende yazıyorum.Bazen gözyaşlarımla,bazen kocaman gülümsemelerimle,bazen hırçınlıklarımla,bazen isyanlarımla yazıyorum.Ne olursa olsun sabırla dinliyor beni kağıtlar.
Kimseyle konuşamıyorum.Bazen o kadar susuyorum ki konuşmayı unutuyorum.Aslında kimsede beni dinlemiyor.Yaptığım şeyleri anlatınca aniden hevesimi kırıyorlar.Bende anlatmıyorum.
Yazamadığım zamanlar oluyor bazen.Bir türlü geçmeyen o saatlerde gerçekten yalnız olduğumu hatırlıyorum.Kağıtlar bile beni terk ediyor o vakitlerde.Kağıtlara dökemediğim kelimeler kalbimin üzerine bir öküz gibi oturuyor.Korkuyorum sonra.Bir böyle bir köpek gibi tek başıma ölmekten korkuyorum.

4 Şubat 2012 Cumartesi

Asosyalliğimi yuttum.

Evet  bu hafta sürekli gezdim.Ne gezmekti ama.Güzel yanları baskındı ama yinede  sıkıcı yanları vardı.Sıkıcı olmasının tek sebebi annem ve babamla sadece ev gezmeleri olmasıydı.Çünkü memlekete gidiyorduk.Planımız bir haftaydı.Aslında bu olay benim annem 'ev ev koktum artık , gerçekten çok sıkıldım' dememle başladı.Ve kar bizi takip etti.Orada geçirdiğimiz bir hafta bozunca kar hiç beni yalnız bırakmadı.Bulutlara çok şey borçluyum beni çok mutlu ettiler orada.
Yola çıktık bi saatlik kısa bir yolculuktu.Sonun vardık gideceğimiz yere ve gider gitmez bir evde akşam yemeği yedik.(Bizim orada evimiz var fakat sadece uyumak için.Misafirhane gibi.)Ardından evimize geçtik.Bu evde ablamla yataklarımız bitişik olduğu için beraber uyuyor gibi bir şey oluyordu.Konforlu olmasa bile zevkli.Ablam soğuk ayağını benim sıcak ayaklarıma değdirince çıkan kavga ve ardından sırt sırta verip birbirimizi ısıtarak uyumamız.Gelenek haline gelmişti.
Her neyse ertesi gün büyüklerimizin yanına gittik büyükanne-büyükbaba gibisinden yerlere.Onları seviyorum yani yüzlerinde bir hayat mücadelesinin izlerini taşıyorlar sanki.Ne yaşadılarsa hepsi tek tek yüz hatlarına işlemiş sanki.Ve gözlerindeki yorgunluk her seferinde dikkatimi çeker.Onların mutlu olduğunu görmek bana da mutluluk veriyor.Yanan sobanın üzerinde kaynayan çay suyunun fokurdama sesi ninni gibi geliyor.Sıcacık bir yuva haline geliveriyoruz anında.İki günüm bu şekilde geçti(halalar,teyzeler,amcalar,dayılar vs.) ve yaşamaya değerdi.
Ve kar bizi takip etti.Orada geçirdiğimiz bir hafta bozunca kar hiç beni yalnız bırakmadı.Bulutlara çok şey borçluyum beni çok mutlu ettiler orada.
Üçüncü günümde annemin ve babamın bizim gibi şehir dışından gelen arkadaşına gittik.Gittiğimiz yer bir hastane misafirhanesiydi.Ve hastane gibi kokuyordu.Ama oturduk işte.Akşama kadar oradaydık eve yanlış duymadınız akşama kadar oradaydık.Ve ben genellikle telefonumdan blog yazıları okudum.Ne yapıyım ki başka canımın sıkıntısını gidermek için.En iyisi buydu.
Diğer iki gün memleketimizden faklı bir şehirde amcamların evine gittik.İki gün iki gece orada kaldık.Güzeldi.Bu iki gün PSP almaya karar verdim.Benim bilgisayar oyunlarına olan düşkünlüğümü bilmeyen yoktur ve bu alet mükemmel.Bir tanede  bana lazım.Gittiğim yerde sürekli bu aletle oyunlar oynadım hatta oyunun tekini bitirdim bile.
Tekrar memlekete döndük ve burada babamın menemenini bir daha tatma fırsatım oldu.Tadı hala damağımda.Babam bu işte gerçekten çok iyi.Neredeyse tabağı da yiyecektim.Bu yemeğin ardından tekrar eve dönmek için yola çıktık.Kısa bir yolculuk olduğu için pek bir şey anlayamadım.
Eve döndüğümde derin bir oh çektim.Evim gibisi yok.Sürekli evde oturduğum için alışmışım evde vakit geçirmeye.Ben böyle daha iyiyim sanırsam ama geçirdiğim bu hafta için şikayetçi değilim.
Güzeldi...