26 Mayıs 2012 Cumartesi

Poşetten hayaller.

Bugün her hafta sonun da olduğu gibi evdeydim.Ve gene bir film izledim, ardından yarım kalan kitabıma devam etmek için balkona çıktım.Evimizde en sevdiğim yer balkon.Kendimi dışarıdaymış gibi hissediyorum ve açıkçası insanları yukarıdan izlemek güzel geliyor bana.Bazen bazılarının gözden kaçacak hareketlerini yakalayıp saatlerce aklıma geldikçe gülüyorum.Eğlencelidir bizim balkonumuz.
Bugün gene balkonda kitabımı okurken başımı anlık kaldırmamla duygu yüklenmesine maruz kalmam bir oldu.

Bir çocuk. 
Bir eli annesinde bir eli poşetten balonunda.  
Çocuktaki tüm mutluluk, ince bir iple, poşetten balona aktarılıyor.  
Sanki kaçacakmış gibi sıkı sıkıya tutuyor. 
Ve balonunu poşetten yapmış çocuk,yapıtını ayakta tutan rüzgara teşekkür ediyor.
Dudaklarım istemsizce iki yana gerildi.Çocukların hayal güçleri ne kadar da geniş.Şimdiki hayaller gibi poşetten değil.Sanki çocuklar bu zamanda yaşamıyorlar.Gençler ve yaşlılar zamana ayak uydurmaya çalışırken çocuklar hayallerinin,mutluluklarının keyiflerini çıkarıyorlar.Belki de bunun için çocukturlar.

Poşet çocuğun hayali değil.Poşet çocuğun hayaline ulaşması için sadece bir köprü.Fakat gençlerin hayalleri direk poşet.

İnsan bir şeyi isterse,hayal ederse hiçbir şey ,hiç kimse onun önünde duramaz.Galiba mutsuzluğumuzun nedeni biz sadece istiyoruz veya hayal ediyoruz fakat o isteklerimizi ve hayallerimizi gerçekleştirmek için hiçbir çaba göstermiyoruz.Çocuklar gibi değiliz.Çocuklar kadar güçlü değiliz.Çocuklar kadar mutlu değiliz.Çocuklar kadar masum değiliz.Ve çocuklar kadar saf değiliz.

Çocuklar hep uçar.Çocuklar aslında gökyüzünde yaşarlar.Çocukların uçakları vardır.Ve onların balonlarını,uçurtmalarını uçuran,onları gökyüzüne çıkaran onların kalbidir.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Yürüyüş

Bugün normalde okul olması gerekirdi hatta sınavımız bile vardı fakat okula gittiğimde bütün öğretmenlerin grevde olduğunu ve sınavında iptal olduğunu öğrendim.Sınava pek hazırlanmadığım için bu haber beni çok sevindirdi.Arkadaşlarla ne yapalım derken okulun hemen yanında ki parka gitmeye karar verdik.Biraz parkta oturduktan sonra herkes evin yolunu tuttu.

Bende başka bir kaç arkadaşlarımla buluşmaya gitmek için önce eve gittim üzerimi değiştirdim ve fotoğraf makinemi aldım ardından da arkadaşlarımın yanına gittim.Bir iki saat oturduk konuştuk.Fotoğraflar filan derken ben tekrar evin yolunu tuttum.Ve eve kadar yürüyerek gittim.Galiba 30 dk sürdü.Ama yolculuğum çok eğlenceliydi.

Önce kulaklığımı taktım sonra gözlerim güneşten dolayı ağrımasın diye güneş gözlüğümü taktım.Elimde de fotoğraf makinemle çok havalıydım.Desem inanmayın.Ben nasıl havalı olabilirim ki.Bir bizim komşunun kızı değildim sonuçta.Ama bazıları beni turist sanmış olmalıydı ki bana çok dikkatli bi şekilde baktılar.Bende sanki turistmişim gibi davranıp eğlendim.

Her geçtiğim yerde bir fotoğraf çektim en çok arabaları.Fakat yol boyunca bir kere bile vosvos ile karşılaşmadım.Oysa ne kadar çok istemiştim.Fakat yol üzerinde ki tüm eski arabaları çektim.Özellikle de impalaya benzer arabaları.Hiçbir araba ne bir impala,ne bir vosvos ne de bir mustang değildi.

Sonra evimizin hemen yanında duran parka gittim.Fakat 2 hafta önce fotoğrafını çekmeyi planladığım sarı laleleri bulamadım.Yerini yeller almıştı.Mor çiçekler vardı fakat ben lalelerin fotoğrafını çekmek istiyordum.Mor çiçekler kırılmasın diye onlarında fotoğraflarını çektim.Fakat bir sarı lale değillerdi.

Eve dönerken bir çift gördüm.Bankta oturmuş hem sohbet ediyorlar hemde koklaşıyorlardı.İçimden '' Millet parka sevgilisiyle okulu asıp gelir.Sen ise okul tatil olduğu zaman fotoğraf çekmeye gelirsin.İsyeaaan!!''dedim.Ama gene de mutluydum.En azından bir sürü güzel fotoğraf çektim.Yorgunluğuma deydi.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Park

Bugün kuzenimi parka götürdüm.Sıkıldı yazık evde.Çocuk enerjisi işte.Park kalabalıktı.Çocuklar koşuşturuyordu filan.Kuzenim pek koşmuyor kumlarla oynuyor diğer çocukları izliyordu.
Sonra yanıma gelip tahteravalliye binmek istediğini söyledi.Bende bindirdim karşı tarafına geçir bi aşşa bi yukarı sallayıp durdum.Eskiden bende mi bundan zevk alıyordum. Kendimden utandım.Ardından kuzenim aletten inip benim gibi aletin yanına durup bi aşşa bi yukarı sallamaya başladı.O ordan salladı ben burdan salladım ve galiba bi yarım saat böyle karşılıklı sallaştık.Etraftakiler bize deliymişiz gibi baktılar ama biz içimizdeki tüm sinir ve öfkeleri tahteravalliye kustuk.''İkimizde piskopatız, evet'' demek istedim etraftakilere ama sadece tahteravalliye odaklanmak istiyordum.İyi kafa dağıtıyor emin olun.
Sonra yorulup bıraktık bu saçma oyunu.Bi çocuk dikkatimi çekti.Salıncakta oturmuş yavaş yavaş sallanıyor bir taraftan da kendi kendine konuşuyordu.''Acaba hayali arkadaşıyla mı konuşuyor?'' diye içimden geçirmeden edemedim.Benimde var mıydı acaba küçükken hayali bir arkadaşım.Yanlış hatırlamıyorsam 4-5 yaşlarındaki çocukların genellikle hayali arkadaşları olurmuş.Ben şu anda 4-5 yaşında olmak isterdim.Yada hayali bir arkadaş.

11 Mayıs 2012 Cuma

Yağmur,geri verecek buharlaşan sevgimizi diyordu bir müzisyen.

Kendimi başkasının gözünden anlatmak geldi içimden.

Evin içinde aylak aylak dolanıyordu.Bazen evi turlamak bile ona sanki uzak yerlere gidip gelmiş hissi veriyordu.Saat sekizi gösterirken birden yağmur başladı.Aklına balkona çıkıp kitap okumak geldi.Koşar adım kitabını aldı ve balkona çıktı.Saat sekizi çeyrek geçiyordu.Bir eksiklik vardı.Tabi ya kahve koymayı unutmuştu.Hemen kalkıp kahve koydu kendine.(zaten yalnızdı tabi kendine koyacak)Bir süre yağmuru izledi.Sonra kafasını kitaba gömdü.Yağmurlu havada kitap okumak onu rahatlatıyordu.Zaten o yağmuru, bulutların yeryüzündeki senfonisine benzetiyordu.Dünyanın en güzel senfonisi.Fakat on dakikaya bir sinirlenen bulutlar büyük bir gürültüyle etrafa ışık saçıyordu.Yani her on dakikada bir kendini ürperirken buluyordu.Kahvesinin olduğunu fark etti.Kahvesini yudumlarken gene dışarıyı izledi.Bir grup genç kız bir şemsiyenin altına sığışmaya çalışıyor koşar adımlarla gidecekleri yerlere ulaşmayı amaçlıyorlardı.Onlara;
-Bırakın o şemsiyeyi,adımlarınızı da yavaşlatın, yağmurun keyfini çıkarın. demeyi anlık planlamış olsa da  sadece izlemekle yetindi.İnsanların yağmurda şemsiye kullanmalarına anlam veremiyordu.
Sonra tekrar kitabına gömüldü.Kitabı, aylak bir adamın gece birden bastıran yağmurla birlikte sahile gitmesini anlatıyordu.Fakat sahile gidince arkasından eski sevgilisinin de geldiğini fark ettiği ve birbirlerine sarılıp kumsalın tadını çıkardıkları yazıyordu.''Nası imrendim belli değil'' dedi.Kumsalda sevişmek...
Başını tekrar kaldırdığında bir çift yağmurda gülüp,koşup eğleniyorlardı.''Benim demek istediğim tamda böyle bir şeydi''demeden edemedi.Yağmurda dans eder gibi yürüyorlardı.Gülüş seslerini duyunca içi burkuldu.Kendisinin ve o insanların arasındaki uçurum onu korkutuyordu.Zaten bir de yükseklik korkusu vardı.Kimseye tepeden bakamazdı.
Tekrar kitabına daldı.Kitaplar onu bu hayatta bırakmayacak tek şey idilerdi.Ha birde bulutlar vardı tabi.Başlı başına bir huzurun içinde idi şu an.Bazı eksikler olabilirdi.(Mesela şu an ve geçmiş,gelecek anlarda yalnız olması gibi)Genede mutluydu.Satır aralıklarında yaşanan olaylarda onu mutlu etmeye yetiyordu.Hele bir de bulutların senfonisi ile harmanlanmış kitaplardan ayrı bir zevk alıyordu.
Biraz üşüdüğünü hissetti.Vücudunu hani şu tarif edilemez bir -titreme,sarsıntı yada her neyse işte- his kapladı.Hemen kitabını ve boş bardağını alıp içeri girdi.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

''Başına kitap kadar taş düşsün!''

Okulumdan nefret ediyorum.Aslında okullardan nefret ediyorum.Bunun için bir çok nedenim var.İsterseniz  sayabilirim.Mesela sınıfımda birden çok embesil var.Mesela sabah erken kalkmak istemiyorum.Mesela daracık sırada yedi saat oturmaktan kıçım yok oldu.Mesela kendini bi bok sanan öğretmenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor.Mesela okulda hiç yakın arkadaşım yok.Mesela gürültüden her gün kafamdaki filler sevişiyor ve eve aşırı derece bir baş ağrısı ile dönüyorum....
Okulda insanın asıl öğrenmesi istenen,anlatılan dersler değil ders anlatılırken susması gerektiğidir.
 diyor sayın Alper Canıgüz  bir kitabında.Bence çok doğru diyor. Yani hiç konuşmadan 2 saat veya 3 saat geçirdiğim günler oluyor ve bu gerçekten çok sinir bozucu.Ben okulda geçirdiğim saatleri evimde kitap okuyarak geçirsem daha az sıkılacağıma bahse girebilirim.Neyse.
Bugün okulda gene sırama çekilmiş kitabımı okurken arkadaşımın birisi geldi ve beraber dışarı çıkmamızı istediğini söyledi.Ben ise geri çevirdim.Çevirmez olaydım.Başıma taşlar yağaydı da çevirmez olaydım.Bana etmediği laf kalmadı.

Bir daha o da benim istediklerimi yapmayacakmışmış da.Efendim ne söyleyim ben kitaplarla kafayı bozmuşumda.İyice piskopata bağlamışmışım da.Başıma kitap kadar taş düşmüşmüşsün de.Sadece kitaplarla olmazmışmış da.Delirmişmişimde.Kimseyi önemsemiyormuşmuşum da.Dünyaya dönmeliymişmişim de.Zaten hep böyleymişmişim de.Filanmış da falanmış da.

Ben hiç önemsemdim.Kendi kendine konuştu kendi kendine sinirlendi iyice.Birde sınıftaki en yakın arkadaşım olacak.Ben kitaplarımla mutluyum.Dışarıda çıkmam,sınıftan da çıkmam sanan ne lan!Artık gözümden düştü zaten.Bu olaydan sonra sınıftan kimseyle yakın arkadaş filan olmayacağım.Sonra bokunu çıkarıyorlar.
Bir düşün bakalım neden kitaplara insanlardan daha çok önem veriyorum.Bir düşün.Dünyaya dönmek isteyen kim.Dünya, uzayın cehennemi bence.Seni ve senin gibilere yani beni anlamayanlara neden önem veriyim?Size neden hayatımdan zaman ayırıyım?Bir düşün.

En iyi arkadaş kitaptır.Ben bunu bilir bunu söylerim.Güvenebileceğin tek konuşan yaratıktır.Ve bende artık sadece kitaplara güvenip onlara değer vereceğim.