20 Temmuz 2012 Cuma

Hayatımın fon müziği sendin aşkım.

Bugün odamda sabırla iftarı bekleyip kitap okurken sık sık yüksek sesle Serdar Ortaç,Hande Yener,Demet Akalın ya da özetleyecek olursak Kral TV müziklerini dinleyen komşumuz yine atağa geçti.Fakat bu sefer daha önce hiç açmadığı bir şarkıyı açtı.Daha doğrusu herkes tarafından tanınmadan önce,Kral TV'de yer almadan önce,dalga geçilmeden önce, trent topik olmadan önce severek dinlediğim ama sonra her yerde isyeaaaaağğğğnnnnnnn yazılarını görünce soğuduğum şarkı.Anladınız siz.

Tabi ben odamda tek başıma,sessiz ortamda kitap okuduğum için hemen duydum tabi şarkıyı.Bir an başımı kitaptan kaldırdım.Halil Sezai isyan ettikçe ben adeta bir dizi-film yıldızı gibi gözlerimi uzaklara daldırdım.Sanki etrafımda kameralar dönüyor gibi hissettim.Bi hüzünlenme oldu bende tabi ama o muhteşem uzun isyeeeeeaaaaannnnn gelince ayıldım.

Ama kim ister hayatının fon müziğinin Halil Sezai-İsyan olmasını? Bende istemiyorum işte.Ben hayatımın fon müzikleri olarak yani böyle içinde bulunduğum ruh haline göre çalacak olan şarkıları şöyle sıralardım;

Mutlu anlarda ;

''Tarif edemediğim'' anlarda ;


(H)üzün(tü)lü anlarda ;

Meze olanlar;


Yürürken ise Coldplay çalsın  hep çalsın çok çalsın ama bir de bu çalsın.

Ama en çok bunu isterdim.

(Türkçeleri de başka zaman artık.)


Ama müzik zevkimi merak edenleri şöyle almalıyım.Burada unuttuklarım olabilir.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Bütün kitaplar bedava olduğunda, dünya daha güzel bir yer olacak.


Bugün dedemin verdiği kitap harçlığını kullanmaya gittim.Belki duymuşsunuzdur rampalı çarşı diye bir yer.Orada her yer kitapçı olduğu için orayı tercih ettim.Evet orada her yer kitapçı ama kitapçıların hepsi de kazıkçı.Sanarsınızki sahaflar yani o derece pahalı satıyorlar.2-3 tane ucuz , ikinci el satan yerler var fakat onları bulmak ise ölüm.Zaten sıcaktan böbreklerim bile terliyor onları bulmaya çalışmak terinde boğulmak gibi bi şey olur.Ay iğrençleştim.


Neyse.Çarşıya varınca kitapçılar arasında mal mal gezindim.Nerde ucuz olur diye dükkan sahiplerini kestim filan ama yok bi türlü ucuz ve ikinci el satan bi yer bulamıyorum.


  • İkinci el kitapları seviyorum.İçinde geçmişten kalan notlar , geçmişten kalan yaşanmışlıklar,sayfa köşelerine sıkıştırılmış cümleler var.
Bu sefer bir değil 3-4 kitap almak için geldiğim için iyice sinir oldum,kasıldım,gerildim. Ama rekorum 4 ve ilk defa bu aynı anda birden çok kitap alacağım ve kitapçıları zerre tanımıyorum.Lanet olsun bu hayat lanet olsun bu sevgiğğğğmmmmm!!Tamam sakinim.


Eğer kitapçıların arasında aylak aylak gezen,dükkan sahiplerini kesen(indirim yapar mı yapmaz mı diye),tabelaları inceleyen biri görürseniz bilin ki o benim.Bi kitap almak bu kadar sorun olamaz heralde diye düşünüyordum.Genellikle abim aldığı ve benimde denk gelirse aldığım için hiç bu sorun yaşamamıştım, beynim tok sırtım pek yatıyordum .ama iş başa düşünce bu kadar zorlanacağımı da tahmin etmemiştim.


Kestiğim dükkanın birine girdim.Adama ikinci el kitap satıp satmadığını sordum.Adam satmadığını fakat kitapların ucuz olduğunu söyledi.''Hangi kitabı arıyorsunuz?'' diye de ekledi.Bende ''Çizgili Pijamalı Çocuk'' dedim.Adam gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibi bir surat ifadesiyle bilgisayarı kurcaladı.Yanındaki çocuk ise hiç kendini tutmadı direk güldü yani.Hayır kitapçısın yani hiç mi duymadın.''Bir Mâniniz Yokda Annemler Size Gelecek'' diye kitap varken buna mı gülünür yani.Allahım sen beni nelerle sınıyorsun.


Adam bilgisayardan gözünü ayırıp çocuğa kitabın yazarını sordu.Çocuk ne derse beğenirsiniz?
-Bu şey işte şu küçük aptalın büyük dünyasılı bi şey de değil mi? ,dedi.
Evet aynen böyle söyledi.Galiba Pucca'yı tarif etmeye çalıştı ama olmadı tabi ki.Ben hemen atıldım;
-Hayır ya ne yaptınız siz yazarı John Boyne bu kitabın.Saçmalamayın. dedim.


Çocuk bozuldu adam ise ciddi bir şekilde tekrar bilgisayara baktı.Sonra bana bakıp kitap 14 lira dedi.Bende teşekkür edip ayrıldım hemen oradan.


Bir yukarıdaki ikinci el kitaplar satan dükkana gittim fakat orada da aradığım kitapların hiçbirini bulamadım.Sonra bir başka dükkana gittim.Adama ''Ben, Çizgili Pijamalı Çocuk,Puslu Kıtalar Atlası ve Yüzyıllık Yalnızlık kitaplarını arıyorum fakat uygun bir fiyata.'' dedim.Adam gitti beş dakika sonra geri geldi elinde Çizgili Pijamalı Çocuk'la birlikte.''Bu 10 lira'' dedi.Bende içimden iyi ucuzmuş dedim.Sonra adam tekrar gözden kayboldu geri geldiğinde elinde Yüzyıllık Yalnızlık vardı.Bu 20 lira dedi ve tezgaha koydu.Evet adam kitabı 20 liradan tezgaha koymuş olabilir bu da bana koyabilir.İçimden ''Kalk kalk buradan da sana hayır yok.'' dedim ve o dükkandan da ayrıldım.


Tam bari biraz hava alıyım sonra tekrar girerim çarşıya diye kapıya yönelmiştim ki bi kız tezgahın arkasından bana ''Kitap mı arıyorsunuz?'' diye seslendi.Ben ''Yok kesme şeker arıyorum'' diyecektim ama tabi ''evet'' le kapattım olayı.Kitapçıda böyle bir soruyla karşılaşırsanız sizde terslemek istersiniz eminim ki.


Kız dükkana davet etti beni.Hangi kitapları aradığımı sordu.Bende kitap isimlerini verdim.Onu beklerken tezgahtaki kitaplara bi göz atmamı istedi ve gitti.Elinde istediğim kitaplarla döndü.Sonra da fiyatını sorduğumda hepsinin 25 lira olduğunu söyledi.Bende tabi bundan iyisi şamda kayısı diyerek kabul edip verdim parayı.Çıkışta keşke ilk oraya gitseydim diye içerlendim ama hava öyle bir sıcaktı ki hemen tranvaya koşup evimin yolunu tuttum.


Şimdi ise Çizgili Pijamalı Çocuk'un kılıfı ile sevişiyoruz.Lütfen rahatsız etmeyiniz.

17 Temmuz 2012 Salı

Çayır çimen geze geze oooo

Geçen hafta bari memlekete gidelim diyerek çıktık evden.Ben iyiydim evde pek gitmek istemedim ama annem durdurmadı tabi ki.Bu yaz aslında memleket dışında bir sürü gitmek ve gerekleştirmek istediğimiz tatil planlarımız vardı fakat hepsi suya düştü.Neyse zaten bu havada denizi olmayan bir yerde tatil yapmak ölüm olurdu.Ama ben öldüm öldüm dirildim.Evet.Çünkü gittiğimiz yerde deniz yoktu.
  • Çayır çimen vardı.
  • Ovalar vardı.
  • Gözlemeler vardı.
  • Bin bir çeşit çiçek vardı.
  • Tarlalar vardı.
  • Büyük insanların ,eski evleri vardı.
  • Eski evlerde antika eşyalar vardı.
  • Yanaklarını sıkıp öpmek istediğim bir sürü yaşlı insan vardı.
  • Toprak yollar vardı. 
Ve daha nicesi güzel şeyler vardı.

Bir çok yere gittik.Sanki şu bir hafta bir yıl gibi geçti gitti.Ama güzel şeylerde getirdi.Anneannemin duasını,dedemin kitap harçlığını getirdi ehehe Bir sürü kadraja giren misafir geldi gitti.Bir çok şey öğrendim yine.Dedemin hikayeleri,anneannemin öğütleri.Bir çok şey kattım ruhuma ve sıcak ama çok sıcak yolculuklar yaptım.Ve çoook toz yuttum.Toz yutmaktan akciğerlerim kuruyacaktı,zor kurtuldum.

Bir çok yere gittik.Her gün başka bir yer.Arabamız evimiz oldu.Çayır çimen geze geze oooooooo mode on durumundaydık.Eğlendik ama çok yorulduk.

Asırlık ağaçların altında,püfür püfür esen rüzgarla , sıcacık çayla oluşan o hoş sohbetler hiç bitmesin istedim.Yolculuk olmasa oralarda aylarca hatta yıllarca gezmek isterdim.Yeni kopan domatesler,çekirdeği tatlı kayısılar her şey tatlılığından ölebilirdi.Hormonsuz,el emeği göz nuru meyveler yemenin verdiği huzur....

Peki ya ayrılık?Eve dönmeyi yapacağım yolculuktan istemedim ama eve döneceğim için istedim.İnsanın kendi evi gibisi yok ama arada böyle ayrılıklar yapıp evi özlemek gerek bence ve bu ilişkilerde de olmalı.(olamadı)

Her neyse bu tatilden sonra evde de yapacağım bir sürü iş var.Öncelikle odamı temizleyip ,kendi evimde serin bir duş aldıktan sonra fotoğrafları yüklemeliyim.Ve 2 gün içinde de dedemin kitap harçlığını kullanmalıyım.O kadar çok alınacak kitap var ki önce hangisi alsam diye düşünmeden edemiyorum.Artık listemde olan ve kitapçı da gördüğüm ilk kitabı alacağım başka yapacak bir şey yok.

Bu da böyle güzel bir haftaydı.Tatillerde dedemleri ziyaret etmezsek olmaz.Yani bu tür günceleri yine yine yeniden görebilirsiniz artık.

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Hayatın bana kıçıyla gülme şekli.

Bugün yine yürüyüşümü yaparken ,müziğimi dinlerken, mutlu mutlu etrafıma gülücükler saçarken sinirlerim yükseldi.Böyle bi hüzne boğuldum.Yani bazı şeyler sinirimi bozuyordu evet ama bu sinir bozukluklarımın mutlu olduğum anlarda ortaya çıkması benim hem sinirlerimi yeniden bozuyor hemde hüzünlendiriyor.

Kendimi kimsenin yanına koyamıyorum.Ne bir arkadaş olabiliyorum ne bir sevgili.Kalp kırmak veya soğuk davranmak konusunda yarışma olsa jüri üyeleri bile bana küser ve yarışmayı terk eder.Buna eminim.

İnsanları kendimden soğutuyorum.Bunu nasıl yapıyorum bilmiyorum.Farkında bile olmuyorum.Aslında öyle olmadığımı zannediyorum ama soğuk olduğumu duyuyorum.Kendi kendime yaşamak istiyorum evet ama insan bazen dinlemek istiyor.Karşılıklı sohbet edip çay içmek istiyor.Başkalarını dinleyip dertlerine ortak olmak istiyor.

Monotonluk tak etti artık.Tek başına maceralar yaşayan,hayallerini gerçekleştiren insanları kıskanıyorum.Benim hayallerimi gerçekleştiren insanlardan nefret ediyorum.

Ben ise bilgisayarımla ilişki yaşıyorum resmen.Ama yakında bilgisayarımın da kalbini kırarım herhalde.Kitaplarımı küstürürüm.Kesin.

Kendi kabuğuma da sığmıyorum artık.Boğuluyorum,bunalıyorum.

Beni rahatsız eden yalnızlık mı yoksa kimsesizlik mi bilmiyorum.Her insan yalnızdır aslında çünkü yalnızlık göreceli bir kavramdır.Ve yalnız olmak değil hissetmekte önemlidir.Ruhen yalnız olmak bedenen yalnız olmaktan daha kötüdür.Kalabalığın içindeki yalnızlık daha da acı verir insana.

Bende acı çekiyorum.Bende mutsuzum.Umudumu kaybediyorum yavaş yavaş ama bir mucize bekliyorum.Sabırsızlanıyorum.Bu anları yaşamak istemiyorum.Tüm istediğim bu.Çok mu şey istiyorum?


Tüm bu satırların yazılma sebebi ise ; yürüyüşte bir yerde iki sevgili gördüm.Sohbet ediyor,yiyişiyorlardı.Sonra biraz daha ileride iki arkadaş gördüm.Gene sohbetin dibine varmışlar,eğleniyorlardı.Demek istediğim tamamen buydu işte.Böyle şeyleri gördükçe,sürekli zihnimi didikleyen o düşünceler tekrar geliyor aklıma.


Umarım ilerleyen senelerde bu yazılarımı okurda kendime acırım.''Vay be ben o aralar ne kadar mutsuzmuşum'' derim.Umarım..

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Adını Şerafettin koydum.

Biliyorum bu cümleyi çok kullanıyorum ama yine söylemeden edemicem; tek sosyal aktivitemin markete gitmek olduğu şu günlerde yine ablamla çıkalım biraz gezelim dedik.Hem hava alır hemde iki insan yüzü görüp geri gelecektik.
 Evden çıktık.Apartman girişinde pembe bi zarf gördüm ve o an Ebrar'dan mektup beklediğim aklıma geldi.Neden gecikti ,adresi yanlış mı verdik acaba diye düşünmeden edemedik ama gelmişti işte sonun.Zarfın üzerinde bizim daire numaramızı da gördükten sonra iyice anladım zarf banaydı.Hemen ablamın arkasından koştum elimde zarfla yolun ortasında ''mehhhtıp gelmiişşşşş'' diye bağırıyorum.Gören beni deli zannedebilirdi ama son günlerde hiç bu kadar sevinmemiştim.Ama zarfta pul yok yani bi pul olaydı iyi olurdu.Neyse.Yolda okuyamayacağım için hemen çantama attım mektubu.
     Ablamla önce şehrin en büyük alış veriş merkezine gittik.Hafta içi pek kalabalık olmadığı için pek alış veriş merkezine benzemiyordu ama beni bilen bilir ben sakin ortamları daha çok severim.
          Her neyse bir kaç mağaza gezdik.Kitapsan'a gittik filan derken bş baktık başka gezecek yer kalmamış.Ablam hadi şu lunaparka gidelim dedi.Pek kalabalık değildi dediğim gibi ama aletlerin çalışmasına değecek kadar insan vardı.Biz de biraz eğlenelim dedik ama ablam yanında bozuk para kalmadığını söyledi ve deli gibi banka aradık.Ya sanki tüm bankalar bize gıcıklık olsun diye kurulmuş.Civarda tek bizim işimize yarayacak olan banka yok.Tüm bankalar var ama.Nasıl sinirlendik belli değil.
           Sonra ablam ben şuradan otobüsle banka olan yere gidiyim sen bekle deyince ayrıldık birbirimizden.Ben tekrar lunaparkın o tarafa döndüm.Biraz yürüdükten sonra bi banka oturup Ebrar'dan gelen mektubu okumaya karar verdim.Nasıl yaladıysa artık bi türlü açılmadı zarf.Birazcık yırtıldı ama olsun.Zarfın kapağını açar açmaz bi yazıyla karşılaştım.Biraz sırıttıktan sonra kağıdı okumaya başladım.Bir insan beni yazılarıyla ancak bu kadar mutlu edebilir.Yani neredeyse ağlayacaktım.Bana Fırat çizmiş Fırat ya Fırat Fırat.Benim zayıf noktalaramı bilen tek insan Ebrar.
          Kağıdı okuduktan sonra zarfın dibine baktım ve kalpli kitap ayracı,10 kuruş(10 kuruş bulunma nedenini kimse anlayamacak sadece biz ) ve bir de küçük dipnot buldum.Ama ben bi yandan deli gibi sırıtıyorum bi yandan da zarfı karıştırıyorum.Etraftakiler ban kim bu ilkel insan diye bakmış olabilir ama ben o an mektuptan başka hiçbir şey düşünmüyordum.Bir de bana şarkı hediye etti canım benim :)(Sözüm ona; Ebrar sokakta olduğum için kahve içemedim ama eve gelince içtim sayılır mı kankasının gülü?)
         Ablam geliyorum ben sende lunaparkın önüne çık deyince kalktım yerimden.Bi yandan elimdeki poşetleri tutmaya çalışıyorum bir yandan mektubu çantama koymaya çalışıyorum tam bi rezillik yani.Ama en mutlu anlarımdan biriydi.

        Neyse ablam geldi biraz lunaparkta oyalandık ve karnımız acıktı tabi doğal olarak aslında doğal diyemicem çünkü benim o saatlerde karnım acıkmaz midemi kontrol altında tutmaya çalışıyorum.Fakat bir günlük kaçamağım olsun di mi?Gidip aldığımız menüleri afiyetle mideye indirdikten sonra ben sonunda aradığım kaktüsü buldum.
          Küçücük saksısı,sallanan gözleri,bıyığı filan tam bi eşek sıpası ya.Adını Şerafettin koydum.Arada şero,bıyıklı,dayı,dede,dikenli,tüylü gibi terimler filan kullanırım ben.Neyse iyi anlaşacaz gibi gözüküyoruz.İyi bi ikili olduk yani.Ben güvendim Şerafettine.Hem o , sırtımdan dikenini batırmaz. 
       Bugün çok mutluydum.İçimden kesin akşam birilerine sinirlenirim bu günü tamamen mutlulukla geçirmiş olamam diyordum ve evet şu anda birilerine sinirliyim.Neyse en azından dertleşebileşeğim bi dedem oldu.